Gıybet Teorisi

Hayatta her ne kadar verim ön plana çıksa ve biz her ne kadar daha başarılı, daha verimli olmak için uğraşsak dahi herşeyin temelinde insan yatıyor. Daha önce çeşitli makalelerimde yazmıştım; bir şirketin en önemli bölümü insan kaynaklarıdır diye. Oysa günümüzde pek çok şirket insana bir emtia gibi bakıyor.

İnsanı daha iyi anlamak amacıyla Jared Diamond’un Guns, Germs and Steel kitabını okumuştum. Şu anda ise Noah Harari’nin Sapiens kitabını okuyorum. Kitap henüz bitmedi ama kitapta sizlerle paylaşmak istediğim bir kısım var; başlıktan da anlaşılacağı üzere adı “Gıybet teorisi”.

İnsanoğlu pek çok yetenek ile doğmuştur; hareket edebilme, düşünebilme, koku alma, hissetme gibi. Bu yetenekler ancak kullanıldığı durumda gelişirler. Mesela hareket edebilmek için kasları olan bir kişinin ancak spor salonunda veya iş sebebiyle yoğun bir fiziki aktivite sonrasında kasları çalışır. Bir zaman sonra bazı kişiler çok kaslı iken bazıları değildir.

Peki düşünebilme yeteneği olan insan bu yeteneği herşeyin ilkel olduğu dönemlerde nasıl daha ileriye götürerek mevcut duruma ulaşmıştır ? İşte burada yazara göre gıybet teorisi devreye giriyor. İnsanlar, başka insanlara, başka insanlar hakkındaki düşüncülerini anlatmak ve tabiri caizse yalan söylemek / abartmak için hayal etmek durumunda kalmıştır. Bugün bile kendinizi dedikodu yaparken düşünün, söylediklerinizin ne kadarı “-miş, -mış” içeriyor ? Dedikodu yapabilmek bir hayal gücü meselesidir. Hayatın çok daha ilkel olduğu dönemlerde iletişimin temelini oluşturan gıybet ise insanın hayal gücünü körüklemiştir.

Peki bu hayal gücü insanlığın gelişiminde ve iletişimde nasıl etkili oldu ?

Mesela dere kenarında su içiyorsunuz. Size saldıracak bir aslan geldi, partneriniz ile iletişiminiz nasıl olur ? “Aslan var, kaç!” en basit ve temel iletişim şeklidir. Bu şekilde birebir ve net bir iletişim ile bir grup ortalama 50 – 60 kişiden oluşabiliyor. Burada Alfa erkek dediğimiz sürünün lideri bireysel temas ve net bir iletişim ile maksimum 60 kişiyi bir arada tutabiliyor. Grup bu rakamın üzerinde çıktığı durumda ise bölünmeler başlıyor ve yeni alfa erkekler yeni gruplar oluşturuyor. Peki şimdi biraz hayal gücümüzü devreye sokalım; bizim kabilemiz gücünü aslanın ruhundan alıyor diyelim. Gerçekte aslanın ruhu yok ortada ama her birey de el ile tutamadığı, göz ile göremediği birşeye karşı bir inanç besliyor. İşte bu durum bir kabileyi oluşturan kişi sayısını gerçekten arttırabiliyor.

Özetleyecek olursak; kişiler bir inanç altında birleşmeyi tercih ediyor. Elle dokunamadığı, net bir iletişim kuramadığı hayali kavramlar 60’dan çok daha fazla bireyden oluşan grupları bir araya getirebiliyor. Mesela siyasi partiler, aslında hiçbiri fiziksel şeyler değil ama yine hayali olan kanun ve kurallara uygun kurulmuş hayali kavramlar. En başta bir ülke sınırları içerisindeki halkı bir arada tutan ve yöneten devlet başlı başına bir hayali kavram, kamu binaları ve bürokratlar gerçek. Düşünün, bugün inandığınız, uymak zorunda olduğunuz veya sizi çeşitli düşüncelere zorluklara iten kaç tane şey gerçek ? Gerçek olanlar; binalar, arabalar, evler, ağaçlar, yemekler.

Hayal gücümüz bize insanları bir arada tutma gücü veriyor. İnsanlar hayalleri takip etmeyi, ona inanmayı, onları gerçekleştirmeyi istiyor.

Şu sözü pek çoğunuz hatırlayacaktır…

Şimdi o sözün birleştirdiği kalabalıklara bakın…

Günümüzde ancak bir ideal peşinde insanlar bu inançlarını gerçekleştirdiklerinde başarılı sayılmaktadır.

Hayal etmekten geri kalmayın…


Yazılar eğer ilginizi çekiyorsa aşağıya eposta adresinizi yazarak abone olabilirsiniz

Her yeni makale yayınlandığında size e-posta gönderilecektir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir