“Yaş otuzbeş, yolun yarısı. Dante gibi ortasındayız ömrün” demiş Cahit Sıtkı Tarancı.
Dün otuzbeşi devirdim.
Belki kendimi kandırıyorum ama otuzbeş yıl olmadı kendimi keşfedeli. Kendime olan yolculuğum 2009 sonrasına denk gelir; yani onbir yıl. Hızlanmayı ve aynı zamanda da durulmayı otuzdan sonra keşfettim. Hayat daha hızlı akmaya başlarken herşeyi daha net görme yetisinin miladı da böylelikle otuzdur.
Otuz; ne sihirli bir kelime.
“Most people overestimate what they can do in one year and underestimate what they can do in ten years.” – Bill Gates
Otuzdan sonra bu söz daha anlamlı hale geldi benim için. Pek çok kararımda şunu düşünüyorum; “Acaba 80 yaşında olsam bu kararı almadığım için pişman olur muyum?”
Kurumsal hayata da böyle veda ettim; sene sonunda maaşına %10 zam için çırpınan biri olarak devam etseydim 80 yaşıma geldiğimde mutsuz ve hayalkırıklığı sahibi olacağımı biliyordum. Gariptir sevdiğim bir abimin babası vefat ettiğinde ve onu göz yaşları içerisinde gördüğümde şöyle diyordu; “Keşke daha fazla risk alsaydım dedi babam”. Bu sözünü unutmadım.
Seksen yaşına geldiğinde içinde uhdeler kalmış birisi olmak istemiyorum. Solarian başarısız olabilirdi ki hala olma ihtimali var ama bu bir pişmanlık değil. Bu hayatı kendin deneyimleme, kendini görme ki Solarian’ın hayatımda yapacaklarımın sadece başlangıcı olduğunu biliyorum. Önümüzdeki 10-20-30 yılda yapabileceklerimi doğru planlamak istiyorum.
Otuzbeş yaşımla beraber hayatımı ikinci bir sadeleştirme evresine sokacağım. Sosyal medyayı hayatımdan çıkaralı 2-3 ay gibi bir zaman oldu ve çok çok az kişi olmadığımı fark etti. Bu ikinci evrede de iletişimi epey sadeleştireceğim. Daha fazla kendime dönmek istiyorum. Haftanın belirli günlerini ve saatlerini oturup kahve eşliğinde yaptıklarımı, yapacaklarımı ve mevcut fikirlerimi sadeleştirmek için kullanacağım.
Solarian’ın ilk ilkesi ne biliyor musunuz?
“Schedule time to think!”
Bu yaşımda benimle beraber olan tüm dostlarıma teşekkür ederim.
Sevgilerimle,
Orçun
Bir yanıt yazın