Şehvet Hakkında

Acıkan şehvet ruhu ezip geçer

Shakespeare – 129

Uzun süreli bir ilişkinin temelini ne oluşturur? Bir ilişkiyi uzun ve mutlu kılan nedir? Taraflardan birisinin çaresiz olduğu bir ilişki aslında ne kadar ilişkidir? … ya da bir ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

İlişki’nin tanımı heralde kişinin yaşına ve sosyoekonomik durumuna göre değişen bir durum. İlkokulda el ele tutuşmak bir ilişkinin tanımı olabiliyorken ileriki yaşlarda çok daha farklı tanımlara bürünebiliyor ama “şehvet” her daim bu ilişkinin temelini oluşturuyor.

Uzun süreli ilişkiler benim gözlemlediğim iki temel üzerine oturuyor; birincisi güven, ikincisi ise şehvet. İkisinden birisinin eksik olması durumu ilişkiyi hızla kısa süreli hale getiriyor. Güven, ilişkinin süresi boyunca sabit kalıyor lakin şehvet epey değişken.

Şehvet düzenli bir yükselişe veya alçalışa sahip değil; değişkenlik şehvetin temelinde var. Bir ilişkide bir bireyin şehveti ancak ve ancak diğer taraf tarafından karşılanabildiği veya belirli bir denge içerisinde uyumlu olduğu sürece ilişki devam edebiliyor. Peki ya karşılanamadığı durumda?

Gözlemlediğim kadarıyla bizim iletişimimizde şehvet konusu neredeyse bir tabu ve kolay kolay dile getirilemeyen bir durum. Düşünsenize; en yakınlarınıza bile bu konuyu kolayca açabilir misiniz? Hele bizim toplumumuzda bu konuyu bir kadın olarak konuşmanız bir erkek olarak konuşmanızdan çok daha zor. İlişki içerisinde bu konunun konuşulup ortak bir paydada sonuçlanmama olasılığı ise çok yüksek. Hem, güven ve şehvet konuşulması gereken şeyler mi? Binanın temeli gibi; ya vardır, ya yoktur.

  • Çok kilo aldın. (Belki de artık çekici gelmiyorsun seninle sevişmek istemiyorum?)
  • Çok yorgunum (Değilim ama sevişesim de yok seninle)
  • Dişlerini fırçaladın mı? (Kültablasını öperim daha iyi)
  • Dizimin bölümü bitsin geliyorum. (Oha! Netflix var artık diziler durdurulabiliyor ama anlarsın ya?)

Bu açık olamama durumu -ya da olduğunu zannedip olmadığını fark edememe durumu- ilişkilerin tabutuna çakılan bir çivi olarak bize dönüyor. Bu anlaşmazlık yerini daha büyük tahribatlara bırakıyor; aldatmalara.

Başka biriyle kurlaşma olarak başlayan, tekrardan beğenildiğini hissetme ile devam eden ve aldatma ile sonuçlanan duygu durumu seni kısa bir süre senden alıyor ve “euphoria” denen yepyeni bir duygu durumuna sokuyor. Bir an için o kişi ile birlikte olursan eğer her sorunun çözüleceğini düşünüyorsun veya sorunları bile düşünmek istemiyorsun. Lakin aldatmak çok maliyetli bir iş; özellikle de manevi olarak.

Şehvet’in karşılanamama durumu olarak ortaya çıkan aldatma, zamanla etkilerini göstermeye başlıyor; daha fazla başkasını düşünme, durumun içinden çıkılmaz bir hal alması ve kimse ile paylaşamama.

Bu aşamadan sonra da geri dönüş pek mümkün olmuyor; kimisi hemen bitiyor, kimisi acı çektirerek zamanla. Kimisi ise fiiliyatta bitmese de geride kalana ilişki denmiyor.

Çoğu zaman çocuklar için sabrediliyor -ya da öyle deniliyor- ama evde tutku ile birbirine bağlı olmayan mutsuz iki ebeveyn ne kadar mutlu bir çocuk yetiştirebilir ki?

Bence kişinin kendini tanıması, beklentilerini anlaması okullarda ders olarak okutulmalı. Shakespeare’in dediği gibi acıkan şehvet karşılanamadığında ruhu ezip geçer. Sonrası? Sonrası iyilik sağlık. 🙂


Yazılar eğer ilginizi çekiyorsa aşağıya eposta adresinizi yazarak abone olabilirsiniz

Her yeni makale yayınlandığında size e-posta gönderilecektir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir