Enerji kesintileri eşliğinde Türkiye ve Avrupa’da Enerji

Hayat bir döngüdür. İnsanlar doğdukları andan itibaren hayattan bir şeyler alırlar ve hayata bir şeyler verirler. Bu sebeple de değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Ekonomi hayatımızdaki değişimin fiziki şekle sokulmuş halidir de diyebiliriz bir bakıma. Bir gelir elde eder, sonra bu geliri harcayarak başkalarının gelir elde etmesine sebep oluruz ve yine çalışarak bir gelir elde ederiz. Sirkülasyon üzerine kurulu bir ekosistemde en karlı nokta da sirkülasyonun kendisinden para kazanmaktır, sirküle edilen şeylerden tamamen bağımsız olacak şekilde. Mesela borsalar bunun için güzel bir örnektir. Borsa asla kaybetmez, hisse senetleri kaybeder. Kaybeden hisse senetlerinden bile kar eden tek yer borsadır çünkü BPS dediğimiz sabit farkı alım satım işlemlerinden sürekli alır ve stok tutmaz.

Türkiye coğrafi konumu sebebiyle doğunun zenginliklerinin Batı’ya yani Avrupa’ya taşındığı noktadır. Adını Çin’den yapılan ipekten alan ipek yolunu yüzyıllarca topraklarında barındırmış bir ülkedir Türkiye. İletişim ve ulaşım teknikleri gelişse de ticaretin temelinde hala daha bu coğrafik konumun önemi yatmaktadır. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu LNG, petrol ve türevleri de çeşitli boru hatları ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletilmektedir. Türkiye hem üzerinden geçen enerjiden faydalanmakta hem de bir borsa konumundadır. Lakin geçmişte ve günümüzde yapılan enerji politikaları sebebiyle “Enerji akar Türk bakar” deyimi şuanda olduğumuz durumu çok net özetlemektedir. Türkiye üzerindeki hattaki enerjiyi istediği gibi kullanamamakta, bu enerji kaynakları borsasında değerlendirememekte, üstelik enerji talebinde ki artışa cevap verebilmek için yine kaynağı bizde olmayan bu enerjilerden faydalanmaktadır.

2013 yılı itibariyle Türkiye 13 ülkeden petrol, 5 ülkeden doğalgaz almaktadır. Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketimi 47.5 milyar metreküptür. Kurulu gücünün de %31,2’si doğalgaza (LNG + Doğalgaz) dayalıdır. Yenilenebilir enerjinin (rüzgâr, jeotermal vb.) bu pastada payı sadece %5,2 ile 3.229 MWpdir.

Türkiye’de aralığın ikinci haftası itibariyle çeşitli bölgelerde elektrik kesintileri başlamıştır. Bu kesintilerin asıl sebebi doğalgaz arzındaki sıkıntılardır. Önce arz sıkıntısı sebebine değinmek oradan da zincirleme olaylara bir göz gezdirmek istiyorum. Doğalgaz ve LNG kurulu gücün %31,2’ini, emre amade gücün ise yaklaşık %50’sini oluşturmaktadır. Bu da yaklaşık olarak günlük 70 milyon metreküp gaza eşittir. Bu ülke de ısınmak için de ayrıca doğalgaz kullanılmaktadır. Günlük arz kapasitesi maksimum 197 milyon metreküp olan bir sistemde elektrik enerjisi üretimini çıkardığımızda geriye yaklaşık 127 milyon metreküp gaz kalmaktadır. Türkiye’de Aralık ayının ikinci haftasında havaların aşırı soğumasıyla ısınmak için ihtiyaç duyulan doğalgaz miktarı 160 milyon metreküpe ulaşmıştır ki bu da arada yaklaşık 33 milyon metreküplük bir farka eşittir. Bu fark enerji borsasında (PMUM) bir arz krizine yol açmış ve 160TL/MWh seyrinde giden fiyatlar spot piyasa da 2.000TL/MWh’lere ulaşmıştır.

Doğalgaz ile ısınıyoruz, doğalgaz ile elektrik enerjisi üretiyoruz, topraklarımızda bir doğalgaz kaynağımız yok ve tamamen dışa bağımlıyız. Gaz arzının yetersiz kaldığı ve yenilenebilir enerjinin yetişemediği bu durumda Türkiye’de olanlara bir bakalım. Öncelikle doğalgaz ile enerji üretim yapan santrallerin bir kısmı kapatıldı veya ikincil yakıta geçme talimatı verildi. Tahmin edersiniz ki ikincil bir yakıt her zaman birincil bir yakıttan daha pahalıdır. Öncelikle ülke genelinde enerji üretiminde giderlerimiz yükseldi. Sonra ağır sanayilerinde ve otoprodüktörlerde kesintiler başladı. Demir çelik sanayiinde ki ark ocaklarını bu durumdan etkilenenlere örnek olarak gösterebiliriz. Ayrıca, ülke genelinde çeşitli bölgelerde yapılan kesintiler sebebiyle çeşitli sanayi üretimleri durdu. Duramayacak durumda olanlar jeneratörlerin devreye girmesi ile çok daha pahalıya enerji kullanmaya başladı. Ekonomisi tarım ve sanayi üzerine kurulu bir ülkede, üretimdeki aksaklıkların ve artan maliyetlerin bedelini uluslararası pazarlarda kaybedeceğimiz rekabet gücümüz ve dolayısıyla iç pazarda halka yansıyacak yüksek maliyetlerimiz ile ödeyeceğiz.

Yenilenebilir enerji teşvikleri ve sürdürülebilirlik ile ilgili yazımda devlet teşviklerinden ve onların nasıl kullanılması gerektiğinden bahsetmiştim. Türkiye’de şu anda çok ciddi manipülatif amaçlı teşvik verilmektedir. Bu teşviklerin hizmet ettiği esas olay ise tam olarak taşıma su ile değirmen döndürmektir. Hızlı bir şekilde artan enerji talebine cevap vermek için kurulumu kolay doğalgaz santralleri tercih edilmiş ve iç piyasa enerji fiyatlarını dengede tutmak için gaz fiyatları manipüle edilmiştir. Ayrıca, EÜAŞ vasıtası ile PMUM fiyatlarına müdahale edilmekte ve Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Macaristan’dan piyasayı içeride tutmak için çok düşük kapasiteler ile enerji getirilmektedir. Bu durum ne yazık ki seçim politikalarının bir sonucudur. Bu durumda vergiler ile tabiri caizse taşıma doğalgaz ile santraller çalıştırılmakta ve ülke enerjisiz bırakılmamaktadır. Elbette bu şuan için enerjisiz kalıp sanayi üretimini durdurmaktan veya piyasayı serbest bırakıp düşük emre amadelik sonucunda çok yüksek enerji fiyatlarını sanayiye yansıtmaktan iyidir ama ortaya bir kalkınma planının konulmasının gerekliliği aşikârdır. Şuanda yaptığımız sadece günü kurtarmaktır ve seçimlere kadar sistemi sübvanse etmektir.

Enerji arzı konusunda yenilenebilir enerji aktivistliği yoğun bir şekilde devam etmektedir. Lakin yenilenebilir enerji tek başına bir çözüm değildir. Günümüzde enerji depolama maliyetlerinin çok yüksek olduğu ve yeterince verimli olmadığı bir ortamda %100 yenilenebilir ne yazık ki mümkün değildir. Enerji bakanlığının 2023 hedefleri arasında doğalgazın %30’a çekilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının %30’a çıkarılması vardır ki bu gerçekleştirilebilir bir hedef midir? Ya da bizim enerji tüketim modelimize uygun mudur? 2012 yılında Almanya’da üretilen enerjinin %21,9’u yenilenebilir kaynaklardan gelmiştir. Bu kapasite ile 16 Haziran’da enerji borsasında -100€/MWh fiyatlarına kadar düşülmüş, doğalgaz santralleri yine kapatılmak durumunda kalınmış ve dur-kalk konusunda rahat hareket edemeyen baz yük santralleri yüksek bedeller ödemiştir. Asıl olan arz güvenliğini sağlamanın yanında oluşturulan enerji çeşitliliğinin ülke tüketimine uygun olmasıdır. Aksi takdirde sürekli bir yerlerden kanayan bir yara olmaya ve devlet tarafından düzenli olarak desteklenmeye mecburdur.

Türkiye üzerinden enerji geçen ama enerjiyi seyre dalan bir ülkedir. Üzerinden geçen enerjiyi kendi ihtiyacı doğrultusunda rahatça kullanamayan bir ülkedir. Türkiye Avrupa’nın yaşanmışlığından kendine ders çıkarmalı ve önümüzdeki yıllarda bunu ortaya koymalıdır.

Ülkemizde yaşanan bu enerji kesintileri çok kısa sürede çözümlenecek bir durumda ne yazık ki değildir. Çözüm ancak uzun vadeli planlamalar ile mümkündür. Böbrek ağrısı sırtına oradan ensesine oradan da başına vuran bir hasta adam gibi olmamak için şimdiden bir planlamanın yapılması ve bu doğrultuda harekete geçilmesinin zorunluluğu ortadadır. İpek ticaretinden payına düşeni almış ve bir imparatorluk haline gelebilmeyi bilmiş bir ülke için bu hiç de zor değildir. Burada önemli olan enerji sektörünün genç oyuncularının üzerine düşen görevi yapmasıdır.


Yazılar eğer ilginizi çekiyorsa aşağıya eposta adresinizi yazarak abone olabilirsiniz

Her yeni makale yayınlandığında size e-posta gönderilecektir.