Feminizm dediğimizde aklımıza neler geliyor? Kadın hakları, eşitlik…
Sorumlulukların eşit paylaşılması gibi hakların eşit dağıtılması.
Peki bu düşünce modeli güncel halinde bizim manipüle edilmemize yol açıyor olabilir mi?
Linçlenmemek ve yargılanmamak adına eleştirel bakış açımızı kapattığımızda; bu akım içerisinde manipüle edilmiş olabilir miyiz?
Böyle bir yazıyı kaleme aldığım için kendimi cesur hissediyorum doğrusu.
Feminizmin kaynağı ne?
Feminizm 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış bir akım. Kadınların da mal mülk sahibi olması, oy hakkı sahibi olması gibi taleplerle ortaya çıkmış bir akım.
Bu akım 1960’lar ve 1980’ler de eşit iş, eşit ücret, aile içi şiddete hayır gibi temalarla gelişmiştir.
1990’lar sonrası ise LGBT+ ve DEI (Diversity, equity, and inclusion) ile şekillenmiştir.
Türkiye kadınlara bu hakları veren ilk veren ülkelerden birisidir. Ah Atatürk! sen nasıl bir vizyonersin 🙂
Peki Humanizm?
Feminizmin 90’ların başındaki ve ortasındaki akımlarına baktığımızda Humanizm ile aynı güzargahta ilerlediğini görürüz. İnsanın, cinsiyetten -veya yönelimden- bağımsız bir birey olarak görülmesine odaklanırız. Her birey eşit hakka sahip olmalıdır temasından yola çıkarız. Feminizmin de ilk iki akımı bu içeriktedir; kadınların yaşadığı (veya yaşatıldığı) sorunların ve haksızlıkların üzerinden gelmek.
Bana bu düşünce Orhan Veli’nin Aşk Resmi Geçiti şiirinin son mısrasını hatırlatır hep.
Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.
Günümüzde Feminizm
Feminizm gözlemlediğim kadarıyla günümüzde kadının kararlarını yönetme çabası güden bir dayatma haline gelmiş durumda. Eğer sen şunu yapamazsan başarısızsın, kadınsın tabiki de yapacaksın teması ile ortaya çıkan ve adeta erkeklere savaş açan, bunu yaparken de kadın ve erkeğin fizyolojik farklılıklarını göz ardı eden manipülatif bir hareket.
Kadınların iş hayatına katılma hakkının olması illa katılması anlamına mı gelmeli?
Temel aile değerleri günümüz feminist hareketlerden olumsuz etkileniyor mu?
Yeni doğmuş bir çocuğun, onu emziren annesi ile elde ettiği bağı, babası da çocukla aynı şekilde kurabilir mi?
Genetik Farklar
Kadın ve erkek eşitliği konusunu güçlü bir şekilde savunurken toplum içerisindeki kadın ve erkek rollerinin karıştığını düşünüyorum. Fizyolojik olarak farklı bireyleriz o sebeple eşit haklara sahip olsak da (Hakların eşitliği), eşit sonuçlara sahip olmak zorunda değiliz (Sonuçların eşitliği). Mesela iş yerlerinde %50 – %50 kadın erkek oranını sağlamak erkek egemen sektörlerde kadınları çekebilmek için ek imkanlar sunulması ve o işi yapmaktan gerçekten memnun olmayacak ama teşviklerden sebep yapan kadınların olmasına veya o işi daha iyi yapabilecek bir erkeğin o işe sahip olamamasına sebep olabilir. Bunun tam tersi de geçerli. Örneğin farma veya kozmetik gibi kadın yoğun bir sektörde de erkeklerin sayısını suni olarak arttırmak için gösterilen gayret o alanda daha başarılı olan kadınların önünü kapatabilir.
Kaldı ki; iş hayatından ziyade bence toplumun en çekirdek öğesine, aileye odaklanmak önemli. Sağlıklı toplumların devam edebilmesi için üremeleri, üremek için de aile kurmaları gerekli. Sağlıklı yeni nesiller için aile içi dinamiklerin doğru kurulduğu sağlıklı aile yapıları gerekli.
Bugün gerek Elon Musk’a, gerek Tayyip Erdoğan’a bakarsanız çocuk sahibi olma konusunda ısrarcı olduklarını görürsünüz. Toplumların ilerleyebilmesi için yeni nesillerin yetişmesi oldukça önemli.
Günümüzde ise doğum oranları gittikçe düşmekte. Ben dahil ikinci çocuğu düşünmüyorum çünkü (1) fiziken kim bakacak? (2) finansal olarak kim destekleyecek? Burada elbette en büyük etken feminizm değil. Kapitalizmin, sosyal medyanın, ekonomik koşulların etkisi çok büyük ama belki kadının doğasına uygun koşullara yönelmesi -belki yenilenmiş bir feminizm akımı- günümüz kapitalizmi altında aile yapısının kurtarılmasında pozitif bir rol oynayabilir.
Eski dönemlere baktığımızda bir babanın 3-4 kişilik bir aileyi kolayca destekleyebildiğini görürüz. Günümüzde ise çalışan iki ebeveynin bir çocuğu anca desteklediğini görebiliyoruz üstelik günümüz bireylerinin çıktıları eski zamanlara göre çok fazla.
O sebeple bu “Kadın her şeyi yapabilir” söyleminin bir cesaret mesajı olmaktan çıkıp bir toplumsal baskıya dönüştüğünde aile yapısını zayıflatacağını düşünüyorum. Günümüz Türkiye’sinde kadının yapamayacağı birşey yok. Kadınlar hukuken bunu elde etmiş durumda. Lakin kadına yönelik feminist beklenti dayatmasının toplum üzerinde oluşturduğu sosyal baskının sonucu da artık göz ardı edilemeyecek bir durumda.
Denge
Peki bu kavramlar arasında bir ideal denge olabilir mi?
Kadınlar hukuken eşit haklara sahip olsalar da istedikleri gibi karar vermekte gerçekten özgürler mi? Günümüz feminist akımları ve sosyal medya kadınların bu kararlarını ne ölçüde etkiliyor?
Feminizm günümüzde aile yapısına eğer zarar veriyorsa, feminizmi kaldırmak kadınların haklarının kaybedildiği günlere geri mi döndürür?
Feminizm artık olmasa aile yapısı olması gereken normlara geri döner mi?
Belki de artık sormamız gereken soru şu: Kadınların haklarını, özgürlüklerini elde etmesinde yardımcı olmuş bir akım kadınlara hâlâ hizmet ediyor mu, yoksa onları şekillendirmeye mi çalışıyor?
Bir yanıt yazın