Kendin için yap !
İnsan, hayatta başka kişileri tanıdıkça ancak herkesin kendisi gibi düşünce şekline ve yeteneklerine sahip olmadığını anlıyor. Yönetsel süreçlerin gittikçe yoğunlaştığı iş hayatımda her geçen gün kişileri, yaklaşımlarını, düşüncelerini daha iyi tanıyorum. Aslına bakarsanız tanıdıkça şaşırıyorum da.
Bu akşam izlediğim bir filmden bahsetmek isterim; Joy. Bir girişimcinin girişiminin sonunu getirmesine kadar tüm süreçlere dokunmuş. Film’de aslında bizim gün içinde pek çok kez kullandığımız nakit akışı, pazar yaratma, tedarik zinciri, finansman kurgularından ve problemlerinden kısaca bahsedilmiş. Filmi girişimci olmayan birisi “O kadar da olmaz yahu” diye izleyecektir muhakkak ama gerçekten “o kadar da oluyor”.
Filmi izlerken aklıma Steve Jobs’dan, Hüsnü Özyeğin’den ve tanıdığım başarılı pek çok yöneticiden duyduğum sözler aklıma geldi.
Yeni bir girişimi ayağa kaldırırken işin kurucusu aslında tüm süreçleri üstlenmek durumunda kalıyor. Buluş, buluşun hayata geçirilmesi, nakit akışı ve finansman, hukuksal konular, tedarik zinciri, satış ağının kurgulanması gibi tüm süreçler aslında sadece bir kişinin elinde oluyor. Tutacağınız hiç kimse konuya sizin verdiğiniz gibi değer vermiyor ve sizin gibi başarılı bir şekilde sonuçlandırmak istemiyor.
Zaten fark edeceğiniz üzere şirket bir kere kendi ayakları üzerinde durmaya başlayıp büyümeye başladığında eski girişimciliğini kaybediyor; sıradanlaşıyor, standartlaşıyor.  Türkiye’de gördüğüm pek çok şirketin ilk problemi insan kaynaklarında başlıyor; bu işi daha ucuza nasıl yaptırabiliriz diye.
Bu konuda Steve Jobs’ın meşhur bir sözü var burada paylaşmak istediğim.
Bir girişimde bulunduğunuzu düşünün ve bir ortağa ihtiyacınız var. Doğru ortağı bulmak için epey zaman harcarsınız değil mi ? Çünkü o şirketinizin diğer %50’si olacaktır. Neden şirketinizin üçte bir veya dörtte bir hissesine sahip olacak birisi için daha az zaman harcayasınız ki ? Bir girişimde ilk 10 kişi sizin başarıp başaramayacağınızı belirler çünkü herkes şirketin %10’udur. O halde neden tüm A ligi oyuncularını bulmak için zaman harcamayasınız ki ?
Karşılaştığım iş veren – çalışan ilişkileri sadece iş kanunu çevresinde kurulmuş; insanların birbiri ile “standart” olarak geçinmesi üzerine kurulu. “Şöyle yaparsam işten çıkaramaz” veya “İşten böyle çıkaracağız” üzerine kurulu.
Eğer bir girişimci iseniz öncelikle “A Ligi” oyuncularını bulmanız gerekiyor. Eğer etrafınızda A liginde olmayan oyuncular varsa temellerde hata yapıyorsunuz demektir.
Profesyonel olarak da çalışabilirsiniz kendi işinizin patronu da olabilirsiniz. Her ikisinde de gerçekleştirilen işe gerçekten kendinizi koymanız gerekir; doğru olan budur. Bunu karşılaştığım birkaç örnekle heralde daha iyi anlatırım.
Bir arazide düzleme yapılması gerekiyor. Harita mühendisi ölçülmüş kotlar üzerinden PC’de bir dolgu miktarı çıkarıyor; sonra bu miktarı hafriyat firması ile paylaşıyorsunuz, arazinize gelip bakıyorlar ve marjlı olacak şekilde 2 katı fiyat veriyorlar. Ne yaparsınız ?
- “Yatırım patronun, benim cebime mi giriyor arkadaş rakamı söylerim onaylarsa yaptırırım” anlayışı üzülerek belirtmek isterim ki en yaygın olanı. Ay sonu olsun; maaşım yatsın, risk almayayım, işler bittikçe de maaş, prim diye vır vır başının etini yiyeyim. İşe patron parayı yatırmış bir kere sonunu getirmek onun derdi.
- Haritacı ile oturup yeniden planlayayım, belki maliyetleri düşürecek bir dizayn ortaya çıkarabilirim diyip dolgu-kazma miktarlarını düşürüp daha efektif bir dizayn yapıp bunu hafriyat firması ile etraflıca konuşup gerçekleştireyim. Birkaç hafriyat firmasını sahaya götüreyim gezdireyim; makinaları şuanda yatan firmalar ile pazarlığa oturup bunu avantajıma çevirebilirim belki ?
Bu iki örnek arasında epey fiyat farkı mevcut. A ligi oyuncuları ikinci seçeneği seçer, İK’ların genelde peşinden koştuğu standart oyuncular da ilk seçeneği seçip iş kanununun arkasına sığınırlar. Şimdi diyebilirsiniz ki sen bu karı ettirdin diye patron seni paraya mı boğuyor ? Hayır, kendim için yapıyorum. Yarın kendi işimi kurduğumda neyle karşılacağımı biliyorum. Gerektiğinde bir harita mühendisi ile aşık atıp gerektiğinde masaya oturup ne konuda pazarlık yapacağımı biliyorum.
Girişimciliğin ardındaki yaklaşım da bu konu ile özetlenebilir aslında. Ortada bir problem varsa; bunu siz toparlamakla yükümlüsünüz. Size bağlı bir bölümün başarısızlığa sürüklendiğini gördüğünüz anda buna sizin müdahale etmeniz gerekecektir.
Joy filminin içinde yukarıda bahsettiğim öğelere teker teker değiniliyor. Her karşılaşılan problemde etrafınızdakiler sizi vazgeçirmeye çalışıyor ve çoğu zaman engel oluyorlar. Olayların arkasını görmek; alet edevatı ele alıp işi bitirmek çok önemli.
O sebeple bu yazının başlığı “Kendin İçin Yap!”. Gerek profesyonel bir hayatın çalışanı olun, gerek kendi işiniz olsun; kendiniz için yapın. Yaptığınız her başarılı çalışma sizi daha iyiye götürecektir. Aldığınız her sağlıklı karar size daha güzel günlerin önünü açacaktır. Elde ettiğiniz her başarı da size dönecektir. Bunu asla unutmayın…
Bir yanıt yazın