Her ne kadar günümüzde etkileri azalsa da pandemi hayatımızda bazı konuları çok ciddi bir biçimde değiştirdi.
Solarian’ın ikinci ofisindeyiz şuanda. Yüksek bir binada çatı dubleksi ve alabildiğine adalar manzaralı bir ofis. İlk tuttuğumuzda misafirlerimizi davet etmek için sabırsızlanıyordum ama şimdi sadece çok yakın olduğumuz bazı kişiler “belki” gelebilecek; geri kalanı ile online haberleşerek iletişime devam edeceğiz.
Bu satırları memleketim olan Balıkesir Burhaniye sahilinden yazıyorum. Geçtiğimiz hafta buraya geldim ve tatilde olduğumu kimse fark etmedi; tüm toplantılarımız online oldu, yazışmalarımız eposta ile. Sunduğumuz hizmetlerin aslında uzaktan çalışmaya ne kadar uygun olduğunu birkez daha gördüm. Kısa zamanda ofisi terk etmeyeceğim ama artık uzaktan çalışma zaten esnek olan ekip çalışmamızı daha da kolay hale getirecek.
Bu aşamada kendime epostalar ile ilgili iki yeni kural getirdim. Daha önce Whatsapp gibi mesajlaşma araçlarının uyarılarını kapatmıştım; diğer bir değişle programı açmadan gelen mesajları göremiyordum (O da açarsam; yani hiç uyarı gelmiyor). Bu aşamada ikinci bir içimizdeki İrlandalı yı keşfettim; ePosta.
Oysa ilk işe başladığımda cep telefonumda Exchange-ActiveSync ile epostaları aynı anda alabilmek için ne kadar uğraşmıştım? Blackberry epostaları “push” ettiğinde ne muhteşem bir teknolojiydi?
Epostaların da uyarılarını birkaç hafta önce kapattım; hiçbir şey kaybetmedim. Günde sadece iki kere bakıyorum ki o baktığım zamanlarda da cevaplamak için kendime vakit ayırıyorum; yani cep telefonundan şöyle göz ucuyla bakmıyorum. Açıyorum bilgisayarı, epostalarımı okuyorum ve sakin sakin cevaplıyorum. Hem bir konu ne kadar acil olabilir ki?
Kurumsal hayatta milleti ayakta tutmak için gece 23’den sonra yazdığım epostaları sabah 04:30’da gönderilecek şekilde ayarlardım ki karşımdaki benim ne kadar işkolik olduğumu görsün ve kendisine çekidüzen versin diye; ne boş işlermiş.
Diğeri ise eğer bir ePosta hoşuma gitmediyse ona 24 saat cevap vermiyorum. Kesinlikle bozmadığım bir kural. O 24 saat içerisinde önce konuyu sindiriyorum, sakinleşiyorum ve daha net görüyorum atladığım konuları. Sonra -çoğu zaman- iş kendi kendine yoluna giriyor, aslında bir cevap vermeme gerek kalmıyor. Cevap verdiğim durumda ise daha sakin cevap veriyorum ki olası bir atışmanın önüne geçmiş oluyorum.
Bir kişi -benim gözlemlediğim- efektif 2 saat çalışabiliyor. Ondan sonra boşlama, haber okuma, twit okuma vs. başlıyor. Bu boşlanmış zamanın kimseye -aileye de şirkete de- bir faydası olmuyor. O sebeple insan işine konsantre olmalı, konsantre bir şekilde en iyi çalışmasını gerçekleştirmeli ev bir sonraki çalışma zamanına kadar ailesine/hobilerine keyifli ve verimli zaman ayırmalı. Bence bu çok ciddi başarılı bir metrik.
Sadeleştirme bir yolculuk; bazı şeyleri hayatınızda çıkarıyorsunuz ve hafifliyorsunuz bazı durumlarda da eksikliği size çok yansıyor ve vazgeçemiyorsunuz. Önemli olan sakin bir ruh haline ve zihne ulaşmak; düşünceleri sadeleştirip netleştirmek. Bakalım bu yolculuk nasıl devam edecek?
Selamlar,
Bir yanıt yazın