Ne zaman İtalya yakınlarındaki bir ülkeye gitsek, yolumuzu bir şekilde İtalya’ya dan da geçiriyoruz. İşviçre seyahatimiz de pek farklı olmadı. St. Moritz’den İtalya’da dönerken Maloja geçidi sonrası soluğu hemen Como (Lago di Como) gölünde aldık.
Como gölü Milan’ın biraz kuzeyinde yer alan bir bölge. Gölün haritadan görünüşü bana bir rüzgar türbininin kanatlarını anımsatıyor. Varenna’da duraklıyoruz. Birşeyler atıştırmak, üzerine güzel bir espresso içmek için muhteşem bir yer.
Hemen drone’umuzu uçuyoruz ve bu güzellikleri sizlerle paylaşıyoruz.
Biz gittiğimizde kış olması sebebiyle çok sakindi lakin yaz aylarında burasının oldukça kalabalık olacağını düşünüyorum. Kafanızı dinlemek için bahar aylarında gidebilirsiniz.
Varenna’da kahvelerimizi içtikten, drone’u uçurduktan ve sokaklarında kaybolduktan sonra Milan’a geçiyoruz. Milan’da rezervasyonumuz Chateau Monfort’ta. Chateau Monfort şehrin merkezine çok yakın ve çok şık dizayn edilmiş gerçekten “Şato” izlenimini veren bir otel.
Otelin içerisinde sizi rahatlatacak bir Spa mevcut. Şarap mahzeni, Spa’sı ve odaları çok güzel dekore edilmiş bir otel. Milan’da keyif için vakit geçirecek arkadaşlara kesinlikle tavsiye ederim.
İlk akşam otelimizin hemen karşısındaki Nottingham Forest’de içkilerimizi yudumlamayı tercih ediyoruz. Bu bar dünyanın en iyi 50 barı arasında gösteriliyor. İçerideki içkiler ise öyle sıradan bildiğiniz içkiler değil. Her biri özel tekniklerle hazırlanmış ve başka hiçbir yerde örneği bulunmayan içkiler. Gerçekten abartmıyorum. Yapım tekniklerinden içeriklerine, sunumlarına herşey eşsiz.
Garson bize menüyü uzattıktan sonra seçemedik haliyle. Türk usulü şefe teslim moduna girdim. Garson’a tütsülü (smokey) bir içecek olup tatlı-sert olmasını istediğimi söyledim. Gelen içeceğin içerisine lazer ile karamelize edilmiş odun özü kullanarak tat verdiklerini söyledi. Her yudumu ayrı güzeldi.
Hanım’a ise tatlı bir içki geldi. Şişedeki mesaj şeklindeki içkinin içerisinde “Save the World” mesajı çıktı (Dünyayı kurtar). İçkiyi içip mesajı tekrar şişesine koyup kapatmak suretiyle mesajı gönderiyormuşsunuz diye rivayet ediyorlar.
Barın tad skalasını karşılaştırmak için Türkiye’de bilinir standart bir içki olan Mojito istedik ikinci aşamada. İçine ekstradan neler katıyorlar bilmiyorum ama Floransa steakleri benim için ne anlama geliyorsa Nottingham Forest’de artık içki kültüründe benzer bir anlama geliyor. Bu arada çok popüler bir mekan. İçeriye girmek için önünde sıra bekliyorsunuz. Belirtmeden geçmeyeyim.
Milan demek enfes etler, gezilecek yerler ve tabiki alışveriş demek. Benim için öncelik steak’den yana olduğundan hemen güzel steakcileri araştırmaya başladık ve El Porteno ile karşılaştık. El Porteno ızagara’nın bir cam bölme ardından görülebildiği bir restorant. Etinizi pişerken, dinlenirken görebiliyorsunuz. Tabi aynı zamanda restorandaki tüm etleri de pişerken görebildiğiniz için et pişirme konseptine bakışınız değişiyor. Her ne kadar Floransa’da yediğim steak’in yerini tutmasa da yine de gayet güzel bir steak ile geceyi kapatıyoruz.
Not: Evet çekim yapılmaz işaretini gördük. 🙂
Milan’da görülecek diğer bir ana nokta ise Duomo ve Galleria Vittorio Emanuele. Ben buraya kısaca Emanuele Pasajı demeyi tercih ediyorum. Pasajın içerisi St. Moritz’de olduğu gibi lüks markalar ile dolu. Alışveriş çılgınları için keyifli bir yer.
Bu videoda da pasajın genel bir görüntüsünü görebilirsiniz.
Milan’da Duomo haricinde değinmek istediğim son bir yer daha var. “Princi”. Burası hamurişi yapan bir yer. Aslında butik bir zincir. Şimdi diyorsunuzdur nasıl hem butik hem zincir; görmeniz daha güzel bir açıklama olacaktır. Hamurun kokusunun sokaktan hissedildiği, kruvasanların kıtırlığının ağızda kaybolduğu bir yer. Bir gün kahvaltınızı muhakkak burada yapmanızı tavsiye ederiz keza biz bir değil iki sabah buraya kahve içip kruvasan yedik.
Bir başka seyahatte görüşmek üzere; tatilin geri kalan fotoğrafları.
Bir yanıt yazın