Geçen akşam sıcak yaz akşamlarının serinletici içeceği Sangria’dan hazırladım. Bu sefer tarifi tutturdum gerçekten de çok güzel oldu. Eş dost toplanıp keyifli bir akşamın tadını çıkarıyorduk, fonda hafif bir müzik çalıyordu. Kahkahalar ve gülüşmeler ise duvarlarda yankılanıyordu.
O akşamı anımsatır bir fotoğraf paylaşacağım şimdi.
Bu fotoğrafta biraz da kendinizi buldunuz değil mi? Çok tanıdık. Masa başında dostlar, şarap kadehleri, neşeli bir muhabbet ve keyifli bir akşam. Bu fotoğraf bir filmden alıntı; “Perfect Strangers”.
Bu filmi bir arkadaşımın tavsiyesi vesilesiyle izledim. Hayatımızda sakladığımız sırlarımızı ele alıyor. Minik bir oyun oynuyorlar; telefonlarını masanın üzerine koyup gece boyunca gelen tüm mesajları sesli okuyorlar. Özel hayatımızın pandora kutusu olan cep telefonunuza gelen tüm mesajları/uyarıları sesli okuduğunuzu düşünün? Şimdiden ne kadar rahatsız olduğunuzun farkındayım. Olmadım diyenler; olduğunuzu biliyorum 🙂
Telefonunda eski sevgilisiyle ilişkisine gizliden devam edenler, arkadaşının eşiyle birlikte olanlar, çalıştığı iş yerinde bir flörtü olanlar, eşcinsel olup kimlik bunalımı yaşayanlar gibi pek çok konu filmde bizim karşımıza çıkıyor. Hangimizin ufak tefek de olsa gizli bir dünyası yok ki?
Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var; özgür irade ile arzuların özgürce gerçekleştirilememesi. Her ne kadar özgür irademiz var olsa dahi onunla hareket edemiyoruz. Asıl yönlendirici olan arzularımızı bastırmak durumunda kalıyoruz. Yaş ilerledikçe insan arzularını gerek toplumsal baskı, gerek ekonomik imkanlar, gerek toplumsal statü gerekse de hukuki zorunluluklardan dolayı bastırmak zorunda kalıyor. Bu da tam olarak muhteşem yabancıları yaratıyor. Hatta bence şen şakrak genç/öğrenci masalarının yerini oturaklı ve sakin masalara bırakmasının ardında bu olgu yatıyor; konuşmadan önce iki kere düşünüyoruz.
O zaman tüm muhteşem yabancılara!
Bir yanıt yazın