Finansal piyasalar her ne kadar kendi içerisinde mikro kırılımlara sahip olup gün içerisinde genel eğilimin aksine hareket etseler de aslında hepsi bir bütünlük içerisindedir. Her piyasanın kendine has günlük oyuncuları vardır.
Bu mikro kırılımlarda hareketler de aynı yorum yetisine sahip kişilerin benzer hareket etmesi ile oluşan günlük ve küçük değişimlerdir. Bir hisse çıkar veya iner, çok çıkarsa birisi kar satışı yapar, çok düşerse birisi düşük fiyattan alır gibi. Bazen de tüm ülkede gündem olacak birşey ortaya çıkar ve büyük fotoğraftan kafamızı başka yere çeviririz.
Ben asıl oyunun büyük fotoğrafta olduğunu düşünüyorum. Mesela günümüz Türkiye’sinin finansal durumunu düşünün. Nereye gitsem “piyasa çok kötü†gibi duyumlar alıyorum. Binlerce konut inşa ediliyor ama satılamıyor, işten çıkarılmalar ve küçülmeler oluyor, esnaf parasını tahsil edemiyor. Dilim varmıyor demeye, belki de çekiniyorum ama bir kriz var gibi.
Nakite dönüşemeyen hiçbirşeyin aslında bir değeri yoktur. Siz istediğiniz kadar değer biçin; asıl değer karşıdakinin verdiği kadardır. İşte böyle kriz ortamlarında piyasanın likiditesini belirleyen bu olguyu asıl yöneten nokta da belirsizliktir.
Belirsizlik, sürüncemede kalma durumu; hayatın her yerinde olumsuz etkisini gösterir. Likidite durduğu anda hayat duracak hale gelir; insanlar işlerini ve gelirlerini kaybederler. Çuvaldız da insanların sevdiklerine batmaya başlayınca herkes soluğu gününü kurtaracak çözümlerde arar; bu Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde bir iki seviye düşmek gibi birşeydir. Hayatta sizin için kolay olan çoğu şey bir anda zorlaşır.
Hatırlarsanız 2015 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan belirsizlik ortamı ve terör bir dahaki seçimde tek başına iktidarı sağlamıştı.
Bugün tek başına iktidar düşüncesinin ağır bastığı kişiler aslında yılların koalisyon hükümetlerinin dertleri altında ezilen kişiler. Koalisyon hariç ne olursa olsun düşüncesindeler ve kendilerince gayet de haklılar. Oysa bugünlerde oy verme hakkını elde eden pek çok genç koalisyon ne demek bilmiyor bile.
Hatırlayın; tek başına iktidar döneminin tekrar sağlanması ile Kasım 2015 sonrasında piyasalar ralli yapmış, işler açılmıştı. Ta ki İŞİD ve PKK terörü tekrar baş gösterene kadar.
Bu belirsizlik durumunun bir diğer örneği de Amerika’nın seçimleridir. Doların yükselmesinin sebebi Trump veya Hillary değil; belirsizlik ortamının bitmiş olmasıdır. Seçim süreci sona erdiği gibi belirsizlik ortamı da sona ermiştir. FED’in faizleri arttırması ise bu işin sadece tuzu biberiydi. Bir söz vardır “Ya devlet başa, ya kuzgun leşeâ€.
Gelelim günümüz Türkiye konjonktürüne. Türkiye’de şuandaki hava başkanlık sisteminin belirsizliğidir. Sandıktan ne çıkacak, referanduma gidilecek mi, halk nasıl karşılayacak gibi belirsizlikler piyasayı kıpırdatmamaktadır. Konut satışlarını sağlamak için bankaların faiz düşürmesi, merkez bankasının faizleri yükseltmemesi piyasayı düzeltebilecek çalışmalar değildir; aksine olumsuz yönde etkilemektedir. Yükselen döviz kurları iç piyasa likiditesini iyice düşürmektedir (Ör: Dolar alıp yastık altı yapmak varken neden ev/arazi alıp bekleyip satayım durumu).
Başta Mahfi Eğilmez hocam olmak üzere pek çok ekonomistin bahsettiği “yapısal reformları†gerçekleştirmek gerçekten bu kadar zor mudur ? Ya da yönetim erkanına hiçbir danışman bu konudan bahsetmemekte midir? Bence hükümet de yapısal reformlarının gerekliliklerini gayet tabi bilmektedir ama uygulamak için doğru zamanı beklemektedir. Önce istediğini almalı, sonra da piyasaya istediğini vermelidir. Bu hayatta hiçbir şey bedava değildir.
Başkanlık sisteminin referandumdan olumsuz çıkması yeni bir belirsizlik dönemini de beraberinde getirecektir. Esnaf daha da isyan edecek, doğudaki olaylar daha da büyüyecek ve “400’ü verin bu iş çözülsün†propagandası daha da güçlenecektir. Akabinde halk isteyerek veya istemeyerek “istikrar†diyecektir. Başkanlık sisteminin fiiliyata geçmesi ile de piyasalarda hızlı bir yükseliş ve değer kazanma ile rahatlamayı beraberinde gelecektir.
Nihayetinde bu durumdan en olumlu etkilenen kesim elinde nakiti olan kesim olacak; en olumsuz etkilenen ise yine en alt gelir düzeyindekiler olacaktır. Lakin kötünün iyisi durumu ile en alt gelir grubu da bu duruma muhtemelen şükredecektir.
Hayatta hiçbir şey bedava değildir. İnsan neyi verirken neyi aldığının hesabını iyi yapmalıdır.
Dipnot: Bu yazıyı okuduktan sonra başkanlık sistemini mi övdüğümü/desteklediğimi soranlar oldu. Bu yazı bir tarafı desteklemekten ziyade güncel siyasi ortamda hem karşıtlara, hem de taraftarlara bir bakış açısı kazandırmak amacıyla yazılmıştır.
Bir yanıt yazın