Hayatımda tanıdığım en zengin adam dedemmiş, bunu sonradan anladım.
Okul yılları bitip iş hayatına atıldığımda herşey toz beyaz idi. Çalışacaksın, maaşın yatacak, onunla kendine birşeyler alacaksın ve kendine birşeyler alabilmenin özgürlüğünü yaşayacaksın. Bu düşünce ile yola çıkmıştım.
Oysa öyle olmuyormuş; yolda yine kendim deneyimledim. Kaybedecek hiçbirşeyi olmayan alt sınıftan kaybedecek şeyleri olan orta sınıfa terfi ettiğimde fark ettim ama kendime bile söylemekten çekindim bu durumu. Kaybedecek şeyleri olunca insanın artık hayatında aylaklık yapması zorlaşıyor.
Aylaklık; günümüz kapitalizminin en büyük zenginliği.
Statünü ve ekonomik gücünü kaybetme korkusu; 2000’li yılların kapitalizminin en güçlü aracı. Zorbalık sisteminin günde 8 saat çalıştıramadığı köleleri günde 18 saat -hemde kendi istekleriyle- çalıştırmanın yeni ve başarılı yolu. Gelirim ve imkanlarım her arttığında sorumluluklarım da arttı, daha fazla çalışmak zorunda kaldım. Benden daha yüksek mevkilerdeki kişilerin ise daha da fazla çalıştıklarını gördüm. En çok çalışan ise Türkiye’nin en zengin adamı olarak tanınan eski patronumdu. Hiçbir zaman harcayamayacağı kadar bir servet yapmıştı; şimdi ise tüm işinin gücünün üstüne onu yönetme derdiyle boğuşuyordu.
Oysa dedem bu hayatta benim tanıdığım en zengin insanmış. Öğlen 12’ye kadar uyuyabilir, doya doya aylaklık yapabilirdi. Geliri topraktandı; maaştan, borsadan, ticaretten değil. Ege bölgesi insanına baktığımızda da kışın zeytin geliri, yazın turizm geliri ile neredeyse hiçbirşey yapmadan gelir elde edebildiğini üstüne üstlük 12’de kalkıp hayatta pek çok şeye vakit ayırabildiğini görürüz. Burhaniye’de esnaflığını beğendiğim bir arkadaşımının en büyük derdinin insan kaynağı olduğunu duyunca şok oldum mesela.
Bu aylaklığa -pardon zenginliğe- ulaşabilen insan sayısı ise gerçekten sınırlı.
Bill Gates’in bir sözü var; bir milyon dolardan sonra hamburger hala aynı hamburger.
Bir yanıt yazın