“Oğlunun gelecekte ne yapmasını istersin?”
Bu soru ilk geldiğinde içimden en iyi okullarda okumasını isterim, en iyi notları alsın ve benim gibi teknoloji ve mühendislik alanlarına ilgi duysun isterim demeyi düşündüm.
Düşündüm, gerçekten bunu mu isterim diye? Hayır değil. O’nun mutlu ve huzurlu olmasını isterim.
“Bana mutluluğu tanımlar mısın?”
İşte galiba tam olarak burada işler karışmaya başlıyor çünkü mutluluğun tanımı çok değişim gösterebiliyor. Hatta mutluluğu tanımlarken de içimden “ne dilediğine dikkat et” diye geçirdim.
Mutluluk kremaya gömülmek, köşe koltuktan hiç kalkmamak gibi bir duygu. Hiç bitmesin istediğimiz ve azaldığında onu geri getirmek için deli gibi çırpındığımız bir duygu. İnsanlar mutlu oldukları konulara bağlanıyorlar ve gittikçe hayatlarında başka konularda kayıplara uğruyorlar.
Aşırı bir mutluluk ve huzur durumu bende mesela yaratıcı süreçleri neredeyse durduruyor. Bir konu ne zaman durma noktasına gelse kendimi rahatsız hissederim. Hepimizin sahip olduğu yirmi dört saat var ve ben bunu etkili kullanamıyorum. Bu düşüncenin saniyesi bile beni oldukça rahatsız etmeye yetiyor.
Mutluluğun tanımına geri dönersek; bence mutluluk düzenli olarak kanda bulunan bir his gibi değil de; insanın hayatında sürüklendiği alandaki kazanımlarının bir sonucu olarak elde edilmeli. Zamanla mutluluk azalmalı ve bu azalma daha büyük sürükleyiciliklere yol açmalı.
Böyle tanımlayınca oğlum için istediğim de daha net bir şekil aldı. Onun, O’nu hayatta neyin mutlu edebileceğini bulmasını ve bu alanda kendisini mutlu edecek gayretler içerisinde bulunmasını istiyorum. Hayatında sürükleyiciliği hiç kaybetmemesini ve en son noktaya geldiğinde mutluluğu ve huzuru ancak kişinin kendisinin kendisine sağlayabileceğini anlamasını istiyorum.
Hayat bir maraton; çok şey öğreniyoruz.
Bir yanıt yazın