Miami, Orlando ve Disney World Macerası

Hello Miami 🙂

Herşey geçtiğimiz sene güneş enerjisi santralleri için yapılan RE+ fuarının Anaheim, California’da yapılması ile başladı. Onur ile tuttuğumuz otel o bölgedeki ilk Disneyland’ın yanındaydı. Fuar alanına giderken de sürekli gördüğümüz için neden Can ile buraya gelmiyorum diye düşünmeye başladım. Tabi o zaman esas büyük Disneyland’ın Orlando’da olduğunu bilmiyordum. Avrupa’da genelde Paris Disneyland gidilmek istenen yerlerdendir. İş sebebi ile sürekli Amerika’ya uçtuğumuzdan ben de neden olmasın diye düşündüm ve Can’la geçirdiğimiz güzel bir İngiltere seyahatinden sonra rotayı ara tatilde Orlando’ya çevirdim.

Her ne kadar Disneyland’a gidilmiş olsa da asıl amacım Can için mental olarak dünyayı küçük bir yer haline getirmek. Her yere gidebilirim ve her şeyin üstesinden gelebilirim mindsetini genç yaşında ona aşılamak istiyorum.

Yolculuk -oradan birşeyler de alacağımızı planlayarak- bol valizli başladı. Hatta bazı eşyaları tam kurutamadığım için utanmasan havalimanına ip serecektim.

Miami’nin Renkleri

Telaşsız bir uçağa geçiş oldu. Lakin Miami uçuşu 12-13 saat civarında. New York gibi 9 saatte gidilmiyor. O sebeple CA – LA uçuşu gibi çok dönmeli, biraz yorulmalı bir uçuş oldu. İndiğimizde ise bizi araç kiralama noktasına bitmek bilmeyen bir koridor taşıdı. İstanbul havalimanı kadar olmasa da epey yürüyüp aracımızı teslim aldık.

3 kişi rahat hareket ederiz diye bir RAV4 kiralamıştım ama valizlerin sığmamasından sebep Genesis marka bir araç ile değiştirdim. 3 kişi 2şer valizden epey valiz ediyormuş 🙂

9 günlük bir tatil planlamıştım. İlk 3 gün yolculuk, dinlenme ve Miami, sonraki 3 gün Orlando Disneyworld ve Kennedy Space Center, sonra 3 gün ise tekrar Miami ve dinlenme.

Uçaktan geç indiğimiz için yorgun argın ve hızlıca otelimize geçtik. Hava hafif kapalı ve yağmurluydu. Yorgunluğun etkisiyle hemen uyuduk. İlk gün yolculukla tamamlanmıştı. Kaldı 8 gün 🙂

Miami Beach
Otelin odasından Miami Beach

Bu seyahatin amaçlarından birisi de Amerikan kültürünü Can’a göstermekti. Tabi Amerika’da Avrupa gibi köklü bir kültür yok ama yeme içme olsun, hayatın akışı olsun bu konuda fikrinin olmasını sağlamak, genç yaşta ülkeler arası kültürlerin ne kadar değişebileceğini göstermek gelecekteki vizyonuna etki edecek şeyler. Filmlerde gördüğümüz kahvenin hemen geldiği, yemek sipariş edildiği o koltuklu restoranlardan birisine götürmek istedim ilk. En yakında kahvaltı konusunda bilinen bir zincir olan iHop vardı, biz de ona gittik.

Elif ve Can, iHop’un Önünde

Akşamdan biraz yağmur yağmıştı ama gün içinde hava tekrar açtı ve sahilin yürünebilir yerlerini, cafelerini gezdik. İlk günümüz Miami’de gezme, ikinci günümüz ise Sawgrass’da alışveriş yapmaya yönelikti.

Akşamüstünde doğru hafif bir yağmur yağmaya başladı. Tabi buranın “Tropikal” bir bölge olduğunu unutmamak gerek.

Lakin vazgeçmedik. Bölgede “Ole Ole” diye bir Arjantin steakhouse’a gittik. Bu steakhouse benim çok sevdiğim “Tomahawk Steak” yapan meşhur yerlerden birisi.

Şimdi neden burası, Türkiye’de yokmu diyebilirsiniz evet Türkiye’de de var ama buradaki danalar Türkiye’de yok. Bunun bir benzerini de İtalya’da Bistecca alla fiorentina (Florentine Steak) da da yaşamıştım. O bölgenin danaları daha leziz ve yağlı oluyor. Türkiye’de ki danalar ise malesef aynı tada sahip olmuyor. O sebeple benim gibi et konusuna düşkün kişiler için burası bir mabed.

Tabi buradan çıktığımızda yağmur iyice gücünü arttırmıştı. Sokaklar dolmuş taşmıştı. Bir aşamada su, SUV’nin kaputunun üzerine kadar geldi ama Demir Bükey’in televizyon programları saolsun yolda kalmamayı başardım.

Aracın sadece motor korumasına zarar verdim onun dışında yürüyen aksama ve elektriksel aksama hiçbir zarar gelmeden arabayı yüksek bir otoparka koymayı başarabildim. Bu arada Miami’de gecelik otopark fiyatı 40USD+. Araçla gelecekler bunu önceden muhakkak planlamalı.

Ertesi gün kahvaltı mekanını Elif seçti. Malum benimkiler biraz fazla Amerikan kaldı (kahvaltıda da steak yenmez ama dimi). Kahvaltıyı Bon Bouquet isimli bir fransız restoranına geldik. Tabi tahmin edin ne oldu? Sahibi ile tanıştık ve sahibi Türk çıktı. Miami’de Avrupalı zengin Türklerin havalı kahvaltı yeri ihtiyacını yine bir Türk’ün fark edip bu konuda bir girişim yapmasından daha doğal ne var? Güzel bir fransız kahvaltısından sonra yola çıkmadan önce aracı servise sokmamız gerekti. İngilizce bilen kimsenin olmadığı bir tamircide -herkes ispanyolca biliyor- aracı tamir ettirdik.

Amerika’da işçilik çok pahalı. Gerçekten çok pahalı. Buraya gelip hizmet sektörüne girenler eğer iş gücünü de yönetebilirse çok fırsat var. Sadece 3-4 tane vida sıkılması ve birkaç tane kablo bağı atılmasına 300USD verip çıktık.

Günün geri kalanı Sawgrass’da alışverişte geçti. Alışverişi tamamladıktan sonra da 3,5 saat mesafede olan Orlando’ya doğru yola çıktık. Kissimmee’de bulunan otelimize yerleştik. Bayılmışız heralde gecenin geri kalanı yok bende çünkü.

Orlando, Disney ve Uzay Macerası

Ertesi 3 günü Disneyworld ve Kennedy Space Center olarak planladık.

Öncelikle şunu söyleyeyim, Disney kısmını ayrı bir blog yazısı yapacağım o sebeple burada detaya girmeyeceğim. Lakin bu bölge ve bu aktiviteler çok yorucu aktiviteler. Disney kendi içerisinde 4 park, 2 su parkından oluşuyor. 1 gün 1 park demek. Bir günde bir parktaki etkinliklerin %20-25’ine girebilirseniz kendinizi şanslı sayın.

Civarda Universal Studio’da mevcut ve günümüzün güncel karakterleri (Spiderman, Marvel vb.) orada. Orası da 3 parktan oluşuyor. Biz gitmedik ama götüreceğiniz çocuğun sevdiği karakterlere göre orayı da tercih edebiliriniz. Bu tesislere gitmeden Youtube’da videolarını izleyin ve çocuğunuzun onayını alın. Günümüzde Mickey Mouse kalmadı artık, Disney ise hala ona ve türevlerine odaklı.

Bizim jenerasyon için şu arkadaki şatonun yeri büyük. Can’ın elindeki oyuncak ise Pixar’a ait olan Buzz Lightyear’ın.

Disney, geçtiğimiz yıllarda sektörde dominasyonunu sürdürmek için Marvel’i, Pixar’ı ve Lucas’ı (Star Wars) satın aldı. Sadece Star Wars için Güzel bir alanları var. Marvel karakterlerinin sergilenme hakkı ise lisans bedelini ödediği sürece Universal Studios’da kaldı. O sebeple Disneyland’da bir kaç hediyelik eşya dışında hiç Marvel karakteri yok.

Yılların yaratıcı Walt Disney’i ayakta kalabilmek için sürekli satın alma yapmak zorunda. Nerden nereye 🙂

İlk defa gidecekler için uyarayım. Disneyworld demek sırak beklemek demek. Ciddi sıralar beklemek demek. Yorgunsanız ve beliniz ağrıyorsa bu işe girmeyin 🙂

Gidilirse de sadece Star Wars alanı için gidilir. Gerçekten gerisinde birşey yok gidilecek.

Diğer bir opsiyon da gün içerisinde odanıza gidip 2-3 saat dinlenip akşamüstü geri gelmek. Hem sıralar azalmış olur hem de güneş azaldığı için ve uyuduğunuz için diğer aktivitelere daha dinç katılırsınız.

Orlando’da ki üçüncü günümüzde Kennedy Space Center’a gittik. Burası Ay’a ilk giden roketin fırlatıldığı NASA üssü. 2 günlük yorucu Disney yolculuğu sonrasında Can’ın eğlendiği ilk yer oldu diyebilirim -bir de Buzz Lightyear’ı sevmişti-.

Burada çocuklar için eğlenceli aktiviteler var ve herşeyden önemlisi sıra yok. Disney kadar da pahalı değil tabiki -Disney gereksiz pahalı-.

Kennedy’de de roketler hakkında bilgi edinip maceralardan geçtikten sonra tekrar Miami için yola çıktık. 3,5 saatlik bir yolculuk sonrasında Miami’de ki otelimize varmıştık. Sonunda dinlenebileceğimiz bir vaktimiz olacaktı.

Miami’ye Dönüş: South Beach ve Küçük Küba

Bu sefer kalmak için South Beach’de ki Kimpton’u tercih ettik. Kumsala direkt bağlı sakin rahat bir otel.

Miami’nin esas hareketli kısmı, o 1960’ların 1970’lerin Miami’si South Beach’in alt tarafı, Ocean Drive’ın olduğu yer. Zaten South Beach’de bulunun tüm oteller eski. Hepsi kimbilir kaç kere renovasyon görmüşler. O sebeple çok lüks ve şık oteller beklemeyin. Burası Kıbrıs’ta kapatılan Maraş’ın kapatılmamış hali gibi.

İlk günümüz kumsalda güneşlenme ve dinlenme ile geçti çünkü her yerde soğuk su, aşırı güneş, terleme ve klima sonrasında herkes biraz hastaydı.

Tabi ilk günün faturası benim için de ağır oldu. Pancar gibi yanmayı ihmal etmedim. Çünkü gerek kumların beyazlığı, gerek ışığın fazlalığı sizi yakmak için yeterli.

Orçun Başlak

Akşamına Istakozu “farklı” yapan bir restorana gitmek için yola çıktık. Gittiğimiz restoran böyle premium bir yer değil. Gayet normal insanların deniz böcekleri -ve balıkları- yemek için gittiği bir yer. Masanın halinden de belli zaten 🙂

Buradaki ıstakozun farkı ise şu, biraz pişirdikten sonra içerisindeki etlerini çıkarıp ayrıca yağda pişirip tekrar içine koyuyorlar. Böylelikle o çok deniz tadını almıyorsunuz ama ıstakozun o alıştığınız tadını da almıyorsunuz. Doyurucu lakin biraz değişik.

Dükkanı en son biz kapatıp odamıza yöneliyoruz. Her yerimiz yanmaya devam ettiği için de Walgreens’den dönüşte aloe veralı krem almayı ihmal etmiyoruz.

Miami’de ki ikinci ikinci günümüz ise Little Havana bölgesinde geçti. Burası Castro devrimi sonrasında Miami’ye gelen Küba’lıların yerleştiği bölgeler.

Yabancı bir ülkeye yerleşen kişiler ne yapar, esnaf olacaksa kendi kültüründen birşeyler taşır (bkz. dünyanın heryerinde ocakbaşı açılması) ya da en ağır işlerde çalışır. Little Havana’da Küba’nın meşhur alkollerinin purolarının sunulduğu yer. Bu arada Amerika’da Küba purosu -veya Küba çıkışlı herhangi birşey- satılması yasak. O sebeple burada satılan purolar Küba purosu değil, Küba kökenli puro imalatçılarının dünyanın diğer yerlerindeki tütünlerle yaptıkları purolar. Lakin içeceğiniz puronun gözünüzün önünde sarılması çok büyük bir keyif.

Burada size özel puro sarılması durumu ise çok güzel. İlk defa böyle birşey deneyimledim.

Buradan puro aldığımda ilk amacım onu hemen içmek oldu lakin içebilmem için o doğru ortamın ve ışığın oluşması gerekiyordu. O sebeple akşamı bekledim. Akşam Ocean Drive’a geçtik. Orada Havana 1957 isimli bir restoran-bar’a oturduk ve büyük bir heyecanla puromu yaktım.

Hatta içişimin ortasında üreticinin tavsiye ettiği gibi kahve-viski vb içeceğime batırıp ters çevirdim. Puronun tadında majör bir değişim olmadı ama Espresso-Martini’nin verdiği kahve tonları puroya hafif bir keyif kattı.

Ocean drive eski Miami havasını veren keyifli bir yerdi. Küba mutfağını hiç sevmedim diyebilirim. Tabi 3 kişi olunca gecenin sonu da gayet hızlı geldi.

Can, ben ve gecenin muhteşem sonu 🙂

Ertesi gün yolculuk İstanbul’a. Hızlı bir Miami tatili oldu. Hem alışveriş, hem gezmeyi sığdırdık. Birdaha gidersem çok daha sakin bir şekilde gideceğim orası net.

Tropikal yağmurlara denk gelmemek dileğiyle 🙂


Yazılar eğer ilginizi çekiyorsa aşağıya eposta adresinizi yazarak abone olabilirsiniz

Her yeni makale yayınlandığında size e-posta gönderilecektir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir