Uzun, değişik bir yolculuktu bu gittiğim – II

Uyarı! Bu yazı bir yazı dizisinin ikinci bölümü. Birinci bölümünü okumadıysanız buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Nerede kalmıştık ? Ahh evet Polatlıdan çıkmıştım… 15 günlük bir tatil hediye ettiler bize. 31 Aralık’tı Polatlıdan çıktığımda. Yılbaşına otobüste girdim. Beklemedim değil, bekledim böyle saçmada olsa otobüsün bi atraksiyon yapmasını ama saat önce 00:00 oldu sonra dakikalar ilerlemeye başladı ama olan biten bişi yoktu üstelik hastaydım ve öksürüyordum üstüne üstlük Bursa yakınlarında otobüsüm bozuldu. Eve vardığımda gün doğmuş, insanlar yeni güne ayak uydurmaya çalışıyordu. Kışlaya teslim olana kadar olan 15 günü iyi değerlendirmek gerekiyordu, bende Güldeyle Uludağ’a kayak yapmaya gittim…

Uludağ’a giderken Kirazlı Yayla

Askerliğimi duyanlar arıyordu kolay gelsin hayırlısı diye… Neredesin şimdi diye soranlarda oluyordu… Uludağdayım… Kuzenime foça komando okulu çıkmış, onun orada zor koşullarla cebelleşirken benim Uludağ’da tatil yapmam hemde askerliğe yeni başlamışken biraz tepki  çekmişti ama kader böyleymiş. Tabi her güzel günün bir sonu olacaktı; uludağ tatili de bitti sıra geldi Kıt’aya katılmaya. Çıktım yola, girdim Ankara’ya. Serhatın evine yerleştim ve büyük gün geldi oradan da kışlaya gittim. Hava öyle soğuk ki kırmızı ışıkta rölantide arabanın motoru soğumaya başlıyor, kalorifer sapıtıyordu. Yiğitle buluştuk yolda, kışlaya vardık. Böyle renkli gözlü bir astsubaya yönlendirdiler. Kıpır kıpır birisi bişiler anlatıyor durmadan. İlk defa “Aktütün”, “Hakkari”, “Şırnak” kelimeleri yanyana gelmeye başladı. 6 asteğmendik; herkes birbirine aval aval bakıyordu. Birisi sessiz kalmayı tercih ediyor, birisi bıraksalar 1 sene bu koltukta otururum diyor bir başkası espri yapıyordu. Ne yapacağını bilemeyen, Ankara çekmenin sevinciyle gelmiş, Aktütün’ü duyunca sevinçleri kursağında kalmış bir avuç insandık; nitekim yapılacak birşey de yoktu.

Jandarma İstihkam İnşaat Grup Komutanlığı Güvercinlik Ankara – Protokol Kapısı

Değişik değişik üst rütbeli subaylar içeri giriyor, “Hanginiz İnşaat Mühendisi ?” diye soruyordu. İnşaat mühendisi olmak o an için hiç hoş değildi ki bizde sadece 3 İnşaat mühendisi vardı; Yiğit, Onur ve Turgay.  O gün komutana çıkarız diye haricilerle gitmiştik. Harici kelimesi yabancı olanlar için söyliyim, askerlerin üstünde törenlerde gördüğünüz kıyafet. Takım şeklinde ceketli bröveli. Kışladaki çalışanlar ya kamuflajlarıyla yada iş üniformalarıyla olduğu için çok dikkat çekiyorduk. Yeni geldiğimiz her halimizden belliydi. Öğleden sonra komutan çağırdı gittik. Böyle kalın ve yüksek sesli, heyecanlı biriydi. Konuşurken kendi kendini gaza getiriyor, dolayısıyla senide gaza getiriyordu. Hepimize çeşitli sorular sordu ama kimseye sen Aktütün’e sen şuraya şeklide  bir açıklamada bulunmadı. Grup olarak yaptığımız işleri anlattı, gerekli bilgileri not aldı ve bizi bölüklere dağıttı. Ben bir bölüğe değil de İnşaat-Etüt Proje emrine verildim. O sırada sivil memur Fatih Topal gelip sormuştu, “sorti, linye nedir bilirmisin ?” diye, bilmem dedim ama öğrenirim. Tamam o zaman işimize yararsın dedi, sonra ince uzun boylu esmer bir yüzbaşı geldi (ki bu yüzbaşı daha sonra askerlik hayatımın büyük bir kısmını dolduracaktı) elektrik mühendisi kim dedi, ben dedim. Sen bize geliyorsun dedi, ne diyim, emredersiniz dedim. Atamalar bitti, herkesin yeri belli oldu. Kışla yerine gene bir ofisteydim elektrik mühendisi olarak. Proje kontrol edecektim, yaklaşık maliyet çıkaracaktım ve komutanların getir-götür isteklerini halletmekle uğraşacaktım.

Bora Yüzbaşı ve Ben

Zaman geçiyor, ortamdaki insanlara ısınıyordum. Bu sırada da kışladaki işler daha net bir hal alıyordu. Kim nereye nasıl gidecekti ? Daha önce Etüt-Proje’den kimse kalıcı görevle doğuya gitmemişti bu yüzden de benim gitmememe kesin gözüyle bakılıyordu. İlk kurban Yiğit olmuştu bu yolda. Mart ayının sonuydu, grup komutanı Yiğit’i gönderdi. Sabah öpüştük uğurlaştık felan. Böyle garip bir andı;  otobüsler dizilmiş, herkes Kaleşnikofları kuşanmış ve yola çıkma hazırlıkları başlamıştı. Yiğit yola çıktı. Telefonda görüşüyor bilgi alıyordum ama Hakkari sınırlarına girdikten sonra telefon da çekmemeye başladı. Nasıl bir yere gitmişti ? Aktütün nedir ? Telefonda anlatıyordu iyiyiz hava soğuk biraz ama sıkıntı yok diye.

Yiğit’in gittiği zamanlarda Aktütün Bölgesi

Tabi hava karlı ve çamurlu olunca ayağından sakat Yiğit bir çekilde Berçar tepeden Aşkın kayalıklarına inerken düşüp ayağını burkuyor. Şişmanlığının nedeniymiş bu dizi. Uzun süre hareketsiz hastanede yatmış Atabeyimiz. Şimdi o dizinin üstüne düşünce herşey daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor tabi. Bir ortopedist mevcut olmadığı için bizimkini Van’a sevk ediyorlar. Bizimkide oralarda bir torpil ayarlayıp Ankara’ya sevk alıyor böylelikle Yiğit’in Aktütün macerası son buluyor. Bundan sonra terhis olana kadar GATA’da orasına burasına baktırdı, en son da mazeret izni almak için Bademcik ameliyatı oldu; GATA davası böylelikle kapandı. Tabi askerliği bitene kadar grup komutanı ile olan sürtüşmelerinden bahsetmiyorum bile. Heralde onun o insanı rahatsız eden sinsi gülüşü en zor unutacağım şeylerden birisidir.

Yiğit Aktütün’de ayağını burktuktan sonra yatış zamanları

2. İnşaat Mühendisimiz Turgay, evli olduğu gerekçesiyle Bilecik – Söğüt’e gönderildi ve bir daha hiç haber almadık. Keyfi iyi, grup stresinden uzakta, Aktütüne gitme ihtimali yok. Duyduğumuza göre ailesini de almış yanına, görevde gözüktüğü için her ay 700TL civarında ekstra para da alıyordu. Oradan kışlaya dönen askerlerden alıyorduk haberini, hiçbir işe karışmıyor sabah geliyor akşam gidiyor diyorlardı. Jandarma İstihkam İnşaat Grup Komutanlığında onun kadar rahat askerlik yoktur heralde. Bu satırları yazdığım sırada tezkeremi almama 1 haftadan az kalmış durumda ve Şubat ayından beri ne yüzünü gördüm ne sesini duydum. (Sonradan gelen düzeltme : Şu anda tezkeremi aldım, adamı görmedim)

Asteğmen zamanlarımdan bir anı. Günlük kıyafetimle…

Kışlada zaman hızlı akıyordu. Bora Yüzbaşının kişisel işerini halletmek için ordan oraya koşuyordum bu sırada Etüt-Proje şube müdürü Rıza Yarbay’ın verdiği işleri yetiştirmeye uğraşıyordum. Tabi direk olarak Bora Yüzbaşı birinci derece amirim olduğu için ve sürekli muhattap olduğum için onun kişisel işleri ordunun proje işlerinden önce geliyordu. İngilizce gösteriyor, çeviri yapıyor, kuru temizlemedeki eşyalarını alıyordum… Bunun gibi daha bir çok ıvır zıvır getir-götür işle uğraşıyordum. Tabi dolayısıyla o da beni dolaylı yoldan koruyor kolluyordu. 🙂 Asker ocağı mutlak itaatın esas olduğu bir yerdi ve ilişkiler de farklı gelişiyordu.

Zaman aktı, aktı, aktı ve 3. İnşaat Mühendisimiz Ketina’ya görevlendirildi. Onur gidecekti bu sefer. O da gitti, sağlık problemleri dolayısıyla geldi. 2 arkadaşım gitmişti ama sağlık problemleri yüzünden geri dönülebiliyordu. Bunun öğrendiğim iyi oldu, gidersem kullanırım diye düşündüm ama kullanmama gerek kalmayacaktı. Araya Kerem’in düğünü girdi, zaman gene aktı geçti. Haziran ayına geldiğimiz de benim için söylentiler çıkmaya başlamıştı. Bir elektrik mühendisi gitsin bi baksın gelsin deniyordu. İnsanı tedirgin eden bir durumdu bu. Tabi zaman herşeye inat su gibi akıyordu ve gene o gün gelmişti. Grup Komutanı habercisi koştu geldi odama, “Komutanım, Komutanımız sizi çağırıyor” dedi. Ayaklarım geri gide gide komutanın odasına vardım. Girdim içeri, “Otur” dedi sakin bir edayla. “Herkes Aktütün’e destek verecek”. Ağzından cümle beklediğimden erken çıkmıştı. Bana o bölgenin trafo bilgilerini, elektrik hatlarını öğrenmemi istedi. 2 hafta içinde yolcuydum. O güne kadar ki içimdeki iş yapma şevki kırılmış, kendimi böyle bir garip hissediyordum. Aktütün karakolu basılalı 1 yıl olmuştu, insan korkuyordu.

Grup Komutanımız Yarbay Cahit Engin

Aileme ve Gülde’ye haber verdim, gitmeden beni görmek için geldiler. Böyle bir burukluk hakimdi ortalıkta. Engel olma şansın yok gibi birşeydi, gidecektin çünkü askersin; emir altındasın ve mutlak itaat esas. İş değil, çıkıyorum ben kardeşim diyemezsin. Gücünü yasalardan alan bir kuruma karşı çaresiz gibisin. Bende yürütülmesi en muhtemel politikayı yürüttüm; kaçamayacağın tecavüzden zevk almaya bakacaksın… Çok da işime yaradı.

Gitme günü sabahı caprilerle geldim. Kafamda güneş gözlüğü. İçtimaya çıkmış herkes şaşırmış, grup komutanı arkasını dönerek “Orçun Asteğmenin, Aktütüne mi Side’ye mi gidiyorsun?” diye sormuştu. Bu olay ben gittikten sonra efsaneleşecek, dilden dile aktarılırken  “gider ayak azarlandı” şekline bürünecekti hoş, orada olanlar gerçeği daha iyi bilir :). Yanımda alt devre Mehmet Asteğmen “gülme”, “boş boş bakınma” duyguları arasında gidip gelirken 89’a 3 devrelerle dolu bir otobüs askeri Aktütün’e götürüyorduk. Şemdinlide ayrılacaktık Mehmet’le, o Ketina’ya ben Aktütün’e. Bu arada gitmeme yakın gönderiliş şeklimi öğrendim. Şube’de ben işler yürüsün; Rıza Yarbay (Etüt-Proje Şube Müdürü) sıkıntı yaşamasın diye arada helak olurken verilen bir resepsiyonda Cahit Yarbay’ın Rıza Yarbay’a Aktütün’e bir elektrik mühendisi lazım bir asteğmen vardı o boştaysa onu gönderelim diye sorması üzerine ne cevap verse şaşırırsınız ? “Boş komutanım bomboş gitsin gitsin hiç işi yok…”. Bunu bana aktaran o sırada servis yapan askerler. Tabi anlamlandıramadım ama olan olmuştu. Asker ocağı burası birçok şeyi anlamlandıramıyorsun zaten.

Irak sınırına karşı bir poz. Bora Yüzbaşı

Tamam lafı kısa kesip Aktütün kısmına geliyorum. Yolculuğa çıktık ilk durak Elazığ KTM. Memoyla kendimize rütbeli komandoların misafirhanesinde bir yer bulduk. Elazığda gezmeyi çok istedim ama akşam gelmiştik, yorgunduk ve sabah yola çıkacaktık. Elazığ, Selin diye bir üniversite arkadaşımın memleketiydi. Harput’uyla, Hazarbabasıyla çok anlatmıştı ama görmek başka baharaymış. Yol uzun ve yorucuydu; tüm detayları anlatmaya kalkarsam ben bayarım, siz heralde benden daha çok bayarsınız o yüzden asıl olayların başladığı Şemdinli ayağına geçiyorum.

Şemdinli giriş tabelası. İnsanın aklıda bu tabeladaki gibi bulanık oluyor girerken

Şemdinli böyle dağların arasında tek başına bir yer. Bir ilçe ama o kadar küçük bir yerki. İlçede 1 tane bulvar var, girdiğiniz gibi karşınıza geliyor. Sağ tarafta Kaymakamlık, Hastane, Öğretmen evi, Jandarma Alayı ve Komando taburu. Böyle tel örgüyle çevrilmiş, Şemdinli merkezden ayrı bir dünya. Şemdinli merkez bir garip o dağların arasında. Ben tabi tüm şımarıklığımla ve rütbemle (Hakkari sınırlarından itibaren Teğmen olmama 1 ay kalmasına rağmen ben kendimi teğmen ilan etmiştim) oradaki insanları neşelendirmeye çalıştım.

Komando taburunda iki kaçık. Yerdeki Fanta şişesini neden göstermişim anlamadım ?

Memoyle birlikte giydim Quiksilver şortumu, giydim terliklerimi başladım gezinmeye. Görenler anlıyordu zaten birşeylerin yolunda olmadığını; ya RDM (Rehabilitasyon ve Destek Merkezi)’ydik yada rütbeli. Uzaktan bize bakıp, tebessüm edip içlerinden “tipinizi seveyim” dediklerini duyuyor gibiydim. Aktütün’e harekat olana kadar 2 gün şemdinlide kaldık. O zaman zarfında çok eğlendim, Şemdinli belki dağların arasında ıssız, yalnız bir yerdi ama askerin keyfi, bakımı yerindeydi.

Aktütün’e varmadan önce medeniyetin son güzelliklerinden faydalanırken

Lalezar diye bir mekanda var jandarma alayı sınırları içinde. Rakı servisi yapılan, bölgedeki batıdan gelen memurların takılabildiği yada ailelerini götürebildiği bir restorant & cafe tarzı bir yer. Asker ve öğretmen iç içe 🙂

Tabi zaman gelir, biz gene yolculuğa çıkarız. Önümüzde kobra, konvoyun ortasında jammer amerikan filmlerindeki gibi yola başladık. Tabi önceleri heyecanlı geliyor; hem cihazlar, araçlar hem manzara ama yaklaşık 30km olan Aktütün – Şemdinli arasındaki mesafeyi 4 saate alınca insanın canı sıkılıyor. Yol tozlu, askeri araçlarda tozu dumana katıyor zaten o yüzden aracın içide toz oluyor. Nefes almak zorlaşıyor. Önde kamyon içinde giden askerler vardı, Aktütüne indiğimizde tanınmaz haldeydiler. Bembeyaz olmuşlardı hepsi. Neyse bizi karşıladılar orada. O dönemde Aktütün’ün İnşaat koordinasyon subayı Nurettin Yarbay’dı. Araçtan indiğim gibi bana sorduğu soru şu oldu “Kimin tavuuna kış dedin de gönderdiler len seni buraya ?”.

Aktütün inşaat alanı. Askerler betonu hazırlarken

İlk işim üs bölgelerini görmek oldu. Kimse çıkmamıştı oralara ama ben merak ediyordum Bayraktepe’de Soğuktepe’de hayat nasıldı diye.  Habercimi aldım yanıma çıktım yola. Nurettin Yarbay beni üs bölgelerine gönderiyor ve güvenliği eksik etmiyordu saolsun. Nöbet değişimine giden askerler ile birlikte gönderdi. Onlar nöbeti değişti bende oraları gezdim. Soğuktepe hakkında bilgi vereyim biraz. Pkk kampı olan Basyan (yada bazı başka kaynaklara göre “Basiyan”) kampına göz mesafesindeydi ve kamp bölgesini yukarıdan gözetleyebiliyordu.

Basyan (Basiyan) PKK Kampı gözüken bu vadinin dibinde kurulu

Bölge’ye o kadar hakim bir nokta ki, bu üs bölgesinde Türk askeri olduğu sürece Aktütün basılamaz. Bu bölgedeki asker de seçme; doğu kökenli hiç kimseye denk gelmedim hatta Karşıyaka – Göztepe muhabbeti bile çevirdim orada. Fazla detay vermiyorum, vermem doğru olmaz ama burada askerliğini yapan gençlerimize şimdiden hayırlı tezkereler.

Bu arada Bayrak Tepe’yi de gezdim. Soğuk Tepe ile Aktütün arasında tutulan bir tepe. Sonrada Aktütün köy merkezine indim. Bayrak Tepenin orada yol açma çalışmasında bulunan ekskavatörü de kullanmış oldum o arada. Bir daha hayatımda nerede kullanacaktım ki zaten bu meretleri ? Asker ocağının faydalarını tadıyordum.

Aradan 7-8 gün geçmişti ki Fatih Topal aradı “İşten ayrıldım, seni çekmeleri an meselesi” dedi. Tabi ben bunu kimseye söylemedim. 2-3 gün içinde ortaya çıktı.  Aradan bir kaç gün daha geçmiştiki benim geri dönüş emrimim Lojistik komutanı tarafından imzalanmadığı haberi gelmişti. İmzalamamakta da haklıydı, sebebiyse şuydu “Madem bir elektrik mühendisiniz işten ayrılacak, bu çocuk oyuncağımı diğer mühendisi Aktütüne lazım diye gönderiyorsun. Yok Aktütüne bu adam lazımsa neden geri çekiyorsun ?” tabi ben bu haberi duyunca karalar bağladım. Ne kadar dışıma vurmamaya çalışsam da vurmadan duramadım. Saolsun Deha çok destek oldu; 2 gün sonra kendime döndüm. Geri dönüşüm çıkmaza girmişti…

Aktütün inşaatı insanların beklentisinden çok daha hızlı ilerliyordu. 8000m2 kapalı alana sahip bir kaleydi yaptığımız. Mermilerin işlemediği bir karakoldu. Karakol değil, kaleydi. Bu kalenin yapımında askerlerin motivasyonu çok önemliydi bu video’da öyle günlerden birinde çekildi. Askerler kendi içinde 2 gruba ayrılmış yarışıyorlardı. Ekskavatör tabliyesi dökülen bloğun bir sağına bir soluna beton döküyor, oranın sorumlu ekibi de betonu hemen gerekli yerlere taşıyordu. O sırada daha iyi tanıdım Ali Şen Başçavuşu. Astsubaylar ile genelde iletişim sıkıntısı olan ben Ali Şen’le sıkıntı yaşamıyordum çünkü çok neşeliydi, bağırması, kızması bile askeri motive ediciydi. Yaz aylarında inşaatın akıcı bir şekilde yapılmasında katkısı büyüktü.

Gora değil 🙂 Konur Vadisi…

O sıralarda Bora Yüzbaşı’da Yeşilovada istinat duvarı yapıyordu. Ankarada onun özel işlerine bakıyordum, ama bu bölgeye gelince bakamaz olmuştum onunda işleri birikmişti. Beni yanına almaya çalışıyordu, Cahit Yarbay’la konuşmuştu bir iki kere ama izin vermemişti. Bu konuyu halletmek için Nurettin Yarbay’ın iknası gerekiyordu. Yeşilova Hakkarinin en alt noktası. Irak sınırı göz mesafesinde olan bir yer. Yeşilova’nın hemen yanında Ketina Tepe’de de inşaatımız var (Mehmet’in gittiği yer). Bu olaylar esnasında gruba yeni gelen bir binbaşımız var, Savaş Binbaşı (ben kendisini hiç görmedim, hiç karşılaşmadık ve tanışmadık ama benim gerek Ankara’ya dönmem için, gerek Yeşilov’ada Bora Yüzbaşının yanına gitmem için emeği geçmiş bir kişi),  Nurettin Yarbay ile görev değişecek. Nurett’n Yarbay binbaşıdan da bir telefon aldı, Orçun’un Yeşilova da elektrik işleri var diye, böylelikle  ilk hareketle Cahit Yarbay’dan habersiz Şemdinli’ye döndüm. Nurettin Yarbay’la Yeşilova’ya gittik. Peki sonrasında Bora Yüzbaşıyla biz ne yaptık ? Bakın bakalım…

Samanlı’da gece faaliyeti. Türk askeri aç kalır mı ?

Memo ve Bora Yüzbaşı ile eğlenceli günler başlamıştı. Sivil giyinip sivil dolmuşlarla oraya buraya geziyorduk, değişik tüccarlardan yurda çeşitli yollarla girmiş elektronik cihazlar alıyorduk. Bir keresinde tesisatçı bir dayı gelmişti, karakolların su arıtma sistemlerini monte edecekti onunla tüm karakollara gittim… Umurlu, Derecik, Alan, Samanlı… Derecikteyken Bora Yüzbaşı ile kışla karşısına konuşlanmış bir pideciye girip lahmacun yedik.

Bora Yüzbaşıyla Lahmacun Keyfi 🙂

İşte midemi mahveden bozuk ama bir o kadar güzel dondurma

Üzerine de Irak’tan kaçak giren dondurmalardan yedik. Sonuç ? Önümüzdeki 2 gün boyunca ishaldim.! Yeşilova’da keyifler iyiydi, ya ingilizce çeviriyorum, geyik yapıyorum, mangal kebab vs. felan arada da istinat duvarına bakıyoruz. Duvarcı askerler tıkır tıkır yapıyorlar zaten.

Yedigün ? Pepsi ? Yok canım daha neler 😛

O sıralarda kendime bi tane bluetooth kulaklık almış HTC Touch Diamond’umda gururla kullanıyordum. Millet böyle garip garip bakıyordu ama çok hoş bir duyguydu. Gene o kulağımda takılı (kaçak olduğu için ses bazen cızırtılı geliyordu) telefon çaldı açtım “HhhssnnnUzzmnn” gibi bir ses geldi, anlamadım tabi. “Alo alo! Siz kimsiniz ?” diye seslenirken gür bir ses tonu işitildi telefonda “Yarbay Cahit Engin”. O an işte o “Hasskktr” dediğiniz anlardan birisi. Siz grup komutanından habersiz Aktütünden çıkmışsınız, kafanıza göre geziyorsunuz, ortada yürüyen bir plan var ve bir anda grup komutanı sizi cep telefonunuzdan arıyor. Konuyu öğrendi bağıracak bana diye düşünürken “Geri dönüş emrin imzalandı, güvenli bir şekilde oradan çık, Pazartesi ankarada ol” dedi. Perşembeydi bu konuşma geçtiğinde… Bora Yüzbaşı bana baktı “Hadi yırttın, Fatih’e dua et dedi”… Unutulmaz anlar sınıfına layık bir andı bu da. Sonra ard arda telefonlar gelmeye başladı. Çeşitli kişiler arayıp geri geleceğimi müjdeliyordu. Hemen Bora Yüzbaşını  turizm organizatörü arkadaşı Murat‘ı aradım. Cuma gününe bilet aldım… O gece geçmek bilmedi.

O gün Yeşilova’ya dönemedik. Akşam Samanlıda kaldık. Sabah 5 gibi oradaki bir araçla Yeşilova’ya geçtim. Tabi geçiş öyle kolay olmadı. 2 karakol arasındaki yol kör noktaların olduğu bir yol ve en büyük düşmanınızla karşı karşıyasınız “mayın”. Yapabileceğiniz tek şey o sabahın köründe dua etmek. Bavulumu hazırlayıp tekrar Samanlıya döndüm. Oradan geçen bir minibüs’e bindim. Minibüs Umurlu’dan organize edilmişti ama şöförün niyeti kötüymüş. Yol üzerindeki bir karakolda arama için durdurulduğumuzda aracın bagajından un pirinç gibi Irak malları çıktı. Ordaki rütbeliye söyledim zaman kaybedemem diye, oda beni oradan geçen bir korucunun aracına bindirdi. Korucunun pick-upıyla Şemdinli merkeze geldim. Oradan minibüs’le Yüksekova’ya geçtim. Yüksekova bambaşka bir yer. Kaçakçılığın merkezlerinden birisi, toprak fiyatları pahalı ve o bozuk taş, toprak yollarda bol miktarda Mercedes, BMW görmeniz mümkün. Oradan da otobüs ile Van’a geldik. Aslında bu cümleleri bu kadar kolay geçmemeliyim. O kadar kolay gelemedik çünkü. Yüksekova’dan Van’a kadar yaklaşık 6 tane kontrol noktası var. Her noktada eşyalarınız aranıyor. Kimselere çaktırmadan askeri kimliğinizi gösterirseniz aramıyorlar ama bu sefer asker olduğunuzun ortaya çıkması ihtimali var ki buda bir baskın olursa hiç hoş değil. Askerler sivil hayatta kimliklerini ortaya çıkarmamaya çalışıyorlar güvenlik sebebiyle. Van’a vardığımızda oranın ne kadar teknolojik bir yer olduğunu düşünmeye başladım. 3G teknolojisi gelmişti!  Ailemle ve Güldeyle konuştum havaalanında, sonrada vakit geldi uçağa bindim.

Dedim ya; Uzun, değişik bir yolculuktu bu gittiğim… Türkiye – Irak Hudut Taşı

Uçak kalkmış, Ankaraya inmiş; bende askeri araçla kışlaya getirilmiştim. Hemen grup komutanının karşısına çıkardılar… İlk sorusu şu oldu “Aktütün’den Ankaraya 1 günde nasıl geldin ?” Bunu da yazımın son bölümünde açıklayacağım…


Yazılar eğer ilginizi çekiyorsa aşağıya eposta adresinizi yazarak abone olabilirsiniz

Her yeni makale yayınlandığında size e-posta gönderilecektir.


Yorumlar

“Uzun, değişik bir yolculuktu bu gittiğim – II” için 5 yanıt

  1. İrfan demirer avatarı
    İrfan demirer

    Cahit komutanımız, 1993 1994 yıllarında siirt j bölge komutanlığı da
    Bölük komutamızdı.
    Çok iyi komutan, çok iyi bir insandı. Adam gibi adamdı.
    Allah selamet versin.

    1. Mehmet Ömer ateş avatarı
      Mehmet Ömer ateş

      Selam alayküm ben cahit engin Komutanımız arıyorum bulamıyorum Ankara’da eski İstanbul yol üzri jandarma istikam inşaat grup komutanlığına 1 tabur 1 bölük Komutanımız Dı Komutanımız özledim bana ulaşırsınız yada komutanım la görüşüyorsanız sizden ricam cook cok selamlarımı iletirseniz sevinirim Mehmet Ömer ateş Hatay esen kalınız

      1. Merhaba, ben de görüşmüyorum. İstihkam personel şube’yi aramayı denediniz mi?

  2. mustafa avatarı
    mustafa

    sevgili asteğmenler bende asteğmen olarak askerliğini yapmış biri olarak size 2 çok önemli tavsiyem var; 1-) gittiğiniz birliklerdeki astsubay ve uzman çavuşlara ne olursa olsun abi demeyin bunun için sizin gözünüzün içine bakarlar sizi umursamazlar sizden önceki asteğmenler diyorsa bile siz sakın abi demeyin astsubayım,uzmanım şeklinde hitap edin 2-)gittiğiniz birliklerde devrecilik ve sıracılığa kesinlikle izin vermeyin ve herhengi bir konuda gittiğiniz birlik karakol bölük tabur olabilir herhangi bir hukuk dışı veya yanlış bir uygulama varsa tugay komutanınıza bu durumları askerlik bitişi şikayet edin kesinlikle taviz vermeyin ve dik olun bildiğinizde şaşmayın hepinize hayırlı olsun ben hudut karakolunda görev yapmıştım çok değerli bir görevdi…

  3. Merhaba’bende 2006.2007.senesinde cahit binbaşi”nin şöförlüğünü yapmiştım ve milli güvenlik dersine götürür düm birgün başka bir komutanda yüzbaşı okulda kalmıştı onu da arabaya aldım arası yokmuş arabada bıraz tartışmıştı sonra banada fırça atmış tı ama çok akıllı bilgili insandı sesi tam bir asker gibiydi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir