ChatGPT gibi LLM’ler (Large Language Model) hayatımızda ciddi değişikliklere sebep olacak genel yapay zekanın sadece başlangıcı. LLM’lerin devasa miktarda metni okuyup anlamlandırabilme yeteneği, yorum gerektiren birçok konuda başarılı sonuçlar ortaya koymalarını sağlıyor.
Yazı yazmak -okuduğunuz bu blog gibi- içten gelen bir dürtü. Bazen kalem oynatmak istemezsiniz, bazen de zihninizde fikirler uçuşur ve onları hemen kâğıda dökmek istersiniz. Yıllar geçtikçe bu yazılar, fikirlerinizin ve duygularınızın bir yansıması haline gelir. Geçmişte yazdıklarınıza baktığınızda, “Acaba bunu ben mi yazmışım?” diye düşündüğünüz olur. Yazılar değişir, fikirler değişir; ama yazma hobisi, insanın kendini ifade etme isteği değişmez.
Bu blog, 28 Eylül 2005’te açıldı. Blogdaki en eski yazı 2009 tarihli çünkü zamanla bazı yazıları kaldırmışım. Bu platform, hayatımın farklı dönemlerine eşlik etti: üzüntülü depresif anlarıma, ilk iş heyecanıma, yaşadığım aşk kırıntılarına… İçinde bulunduğum ruh halini birkaç kelimeyle satırlara döktüm.
Ama bir düşünelim, LLM’ler bu yazılardan anlam çıkarabilir mi? Eğer bir LLM benim blogumu okusaydı, sizce hakkımda neler düşünürdü? Beni tanımak için bu yeterli olur muydu?
Yapay Zeka ile Kendini Tanımak
LLM’lerin ilginç bir özelliği, kendi bilgi dağarcıklarının üzerine sizin sağladığınız bilgileri de ekleyebilmeleri. Daha önce bir LLM’e kitap yükleyip tavsiye almayı denemiştim. Peki ya blogumu yüklesem? Milyarlarca konu üzerine hâkim olan bir yapay zeka, benim yazılarımı analiz etseydi neler söylerdi?
Hadi başlayalım.
LLM Blogumu okumuş. Şimdi biraz daha ileri gidelim ve analiz etmesini isteyelim. İlk sorumuz benim hayat hakkındaki görüşlerim zamanla nasıl değişmiş.
Fina Enerji’de YK üyesi oluşumun utanmasam pelerinle gezmeme sebep olacağı günlerden hayatta mutluluğun bireyin içerisinde olduğunu anladığım günlere geçişim. Daha sonra kurumsal pozisyonların ve kurumsal başarıların anlamını yitirişini ve asıl yolculuğun bireyin kendi içine olduğunu keşfedişim. Benim için 20’lerin başından başlayıp şuanda olduğum 39 yaşına kadar uzun bir yolculuk, bir LLM için ise saniyeler içerisinde analiz edilecek birşey. Bu yukarıdaki paragrafları okuduğumda sanki kendimi karşıma almış konuşuyormuş gibi hissettim.
Hoşuma gitti, biraz daha detaylandırmasını istedim.
Ambition to seeking meaning? Daha iyi özetlenemezdi.
Yani bu kadar olur. Blog bu arada gördüğünüz üzere Türkçe. Ben ise LLM ile İngilizce konuşuyorum. Hayatta düşündüğüm, hissettiğim herşeyin bir özeti gibi. Peki soruları biraz daha detaylandırırsak? Mesela, cinsellik ve ilişkiler üzerine görüşlerim neler?
Yılların güzel bir özelliği yukarıda görüldüğü gibi kişiyi değiştirmesi ve olgunlaştırması. O zaman muhakkak birbiri ile çelişen birşeyler yazmışımdır. Mesela?
Hadi biraz derinleşelim. Sigmund Freud’un bakış açısından blogumu inceleyelim. Unutmayın ki bu önceden milyarlarca yazı üzerine eğitilmiş bir LLM o sebeple Freud’e hakim.
Şimdi de Viktor Frankl’ın İnsan’ın Anlam Arayışı kitabı açısından inceleyelim.
Peki bu blogu yarın bir kitap yapsam bana başlık önerir misin?
Beni hiç tanımayan birisine anlatsan nasıl anlatırdın?
Hayatın Karmaşıklığı
İnsan ne kadar karmaşık bir varlık, değil mi? Düşünceler, duygular, sosyal statüler, ilişkiler ve beklentiler… Üstelik bu yapılar sürekli değişiyor. Kendi içimizdeki bu karmaşa, diğer insanlarla olan etkileşimlerimizde daha da ilginç bir hal alıyor.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Modern’deki iki sergi, bu konular üzerinde düşünmeme vesile oldu. Chiharu Shiota’nın “Dünyalar Arasında” sergisi, insanların hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle olan bağlarını anlatıyordu. Kompleks bir etkileşim ağımız olduğunu görmek beni derin düşüncelere sevk etti.
Bu kısmı gezerken insanların hem kendi içinde hem de insanlarla olan ilişkilerini düşündüm. Ne kadar kompleks bir etkileşim ağımız var değil mi? Peki LLM’ler bunları da çözümeyebilir mi?
Diğer sergi, Olafur Eliasson’un “Senin Beklenmedik Karşılaşman” adlı çalışmasıydı. Sergide bir aydınlatma vardı: Uzaktan bir kişi gibi görünse de aslında içinde kaç kimlik, kaç id, kaç ego barındırıyordu kim bilir?
Zihnimizi Dijitalleştirmek ve Kendimizi Yeniden Keşfetmek
İnsan olmanın en büyüleyici yanı, sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde olmamız. Düşüncelerimiz, hislerimiz, beklentilerimiz ve ilişkilerimiz, hayat yolculuğumuz boyunca farklılaşır ve bizi her seferinde yeniden tanımlar. Bu yolculuk, bazen kendi zihnimize dönüp bakmayı, bazen de dış dünyaya açılmayı gerektirir.
Teknoloji, özellikle yapay zekâ, bu yolculukta bize yeni yollar açan bir araç. Kendimizi daha iyi anlamak, hayatı farklı perspektiflerden görmek ve nihayetinde hem iç dünyamızla hem de çevremizle daha derin bağlar kurmak için güçlü bir araç olabilir.
Ancak bu noktada asıl soru şu: Zihnimizi dijitalleştirerek bir yapay zekâya aktarabilirsek, bu bizi biz yapan şeyleri eksiltir mi, yoksa tam tersine, onları daha iyi anlamamıza mı yardımcı olur?
Belki de bu, sadece yapay zekâyla değil, kendimizle olan ilişkimizin bir sınavıdır. Kendi zihnimizin kıvrımlarında yolculuğa çıkmaya cesaret edebilirsek, o zaman gerçek anlamda bir dönüşüm yaşayabiliriz.
Eğer yapay zeka, bireyin karakterini öğrenebilse ve her bireyin kişiliği bir yapay zekaya yüklenebilse, bizler kiminle iyi bir arkadaş, kiminle ideal bir sevgili olacağımızı önceden simüle edebilir miyiz?
Sizin gibi düşünen, konuşan, davranan ama bunu aynı anda milyonlarca kişiyle yapabilen bir LLM’iniz olsun ister miydiniz?
Zihninizin kıvrımlarını dijitalleştirmeye hazır mısınız? Çünkü zihninize olan bu yolculuk her zaman çok değerlidir.
Bir yanıt yazın